Yorum: Sonat - Işılsu Gültekin


Adı: Sonat
Yazarı: Işılsu Gültekin
Yayınevi: Müptela Yayınları
Sayfa Sayısı: 456
Seri: - 
Puanım: 🌟🌟🌟🌟

 "Pençelerini çıkarmış bir tilki, Aslan'ın karşısında ne kadar şansı olduğunu düşünüyor?" 

Hazar ve Hazan... İsimlerinin arasındaki farklı olan tek harf, hayatlarını iki yaka gibi ayıran bir köprüydü; üzerinden geçen onlarca insanın suların derinliğini görmeyen binlerce gözüne şahitlik etmiş.

İkisinin dalgası aynı müziğin notasında çarpıştı.

Adam bir suçun tehlike çanlarını fısıldarken, kadın onun bileklerine kapanan kelepçenin sesi gibiydi. Ona tutundu. Kızıl saçların dolandığı bileklerde çiçekler açtı.

Mavi güller, kadının kulaklarına adamın sözlerini fısıldadı: "İmkansız, ulaşılmaz, eşsiz..."

Sonat'ı okumamın üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen, hala kafamı yeterince toparlayıp bir yorumunu yazmadığımı fark ettiğim için oturdum şimdi bilgisayar başına. O yorum yazılacak, dedim ve işte başlıyorum. (Aslında bu noktada en büyük korkum, kitabın herhangi bir yanına haksızlık etmek. Ama galiba yorum hiç yazmazsam en büyük haksızlık o zaman olacak.)

Sonat, aslında okumayı epeydir istediğim bir kitaptı ve daha kitap sözleşmesi yapılmasından çok öncesinden beri merak ediyordum. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi, Sonat'ı okumuş ve etkisi altında kalmamış tek bir insan tanımıyordum; ikincisi, Işılsu'nun kalemini, kurgularını ve bu kurguları kağıda aktarış biçimini merak ediyordum fakat bana "Onun elden geçmesi gerek, bu haliyle okuma," demesi üzerine kitaba başlamamıştım.

Kitabı üç bölüme ayırıp, üzerinde o şekilde konuşmak lazım diye düşünüyordum kitabı bitirdiğimden beri, sonra bir şey fark ettim:

sonat    Fr. sonate 
a. müz. Bir veya iki çalgı için yazılmış, üç veya dört bölümden oluşan müzik eseri.
(Kaynak: TDK)

Kitabın ilk 200 küsür sayfası, beni epey hayal kırıklığına uğrattı. Hazan'ın Hazar'la tanışmasıyla başlayan klişeler silsilesi, epey uzunca bir süre devam ederek kitabın ilk %40'ını domine ediyordu. Hazar'ın sınıfta kimseyi umursamadan sigara içmesi, okula motorlarıyla zorla giren arkadaşlarıyla, daha üçüncü dersten okulu ekmesi, bütün o "ben kötüyüm" havaları, Hazan'la Hazar'ın sürekli kavga etmelerine rağmen aynı zamanda hep bir şekilde aynı yere düşmeleri...

Ayrıca, bu sırada olup biten her şey bir ya da en fazla iki hafta içerisinde gerçekleşiyordu ve bu iki hafta içerisinde kızın başına gelmeyen kalmadı. Bu noktada, zamanın fazla yavaş geçmesi ya da olayların biraz fazla hızlı ilerlemesi okumamı epey yavaşlatıyordu ve akıcılığı engelliyordu. Bir hafta içerisinde kız Hazar'la tanıştı, Hazar onun evinde kalmaya başladı, kızın babası öldü, vs. vs. Çok detaya girmeyeceğim ama o kadar çok şey oldu ki, insan biraz soluklanıp kitaptan yavaşlamasını istiyordu.

Bu noktada sorunlar bence, olayların arasını biraz açmakla ve bazı sahneleri değiştirmekle düzeltilebilirdi. 

200 ile 300 küsür arasındaki 100 sayfa, biraz geçiş gibiydi. İlk 200 sayfanın ardından kitaba olan ilgim arttı ve Işılsu'nun kaleminin de değişmeye başladığı kısımdı zaten burası. Klişeler ortadan kalkmıştı ve (yanılmıyorsam) Sergei de kitaba zaten buralarda bir yerde girdi. (Burada şunu deme ihtiyacı duyuyorum: OF SERGEI. Kitapta Hazar ne zaman "Sikeyim Sergei," dediyse salak salak güldüğüm doğrudur çünkü nedense bu tepki bana çok komik geliyor.)*

Bu sayfalarda neler olduğunu tam olarak hatırlamıyorum fakat karakterler ne zaman Rusya'ya gitti, kitap o zaman en baştaki tuhaflığını ve aceleciliğini üzerinden attı ve bir şeyler değişmeye başladı. Ben de çok mutluyum tabii, kitap ilgimi çekmeye başlamıştı ve bazı yerlerde heyecanlanıyordum bile. Ayrıca hoşuma gitmeye başladığı için de mutluydum çünkü Sonat'ı sevemeyeceğimden korkmaya başlamıştım (sevmek istiyordum). 

300den 450'ye kadar olan son 150 sayfa ise... ben 4 puanı bu 150 sayfaya verdim arkadaşlar. HARİKAYDI. Kitap tamamen farklı bir yol çizerek insanın soluğunu kesen bir anlatıya dönüştü ve aradığım şeyi bulduğumu hissettim. İlk kısım beni hayal kırıklığına uğratmıştı, ikinci kısım biraz da olsa umutlanmamı sağlamıştı ama son 150 sayfa... 

Son 150 sayfa beni mahvetti. 

Kitabın 200-250 sayfasını okumam epey vakit almıştı, fakat 250'den sonrasını bir günde bitirdim. Öyle bir akmaya başlamıştı ki kitap, öyle bir heyecan, öyle bir merak sarmıştı ki beni. Ama aynı zamanda kitabın sonu hakkında küçük de olsa bir spoiler yemiştim, o yüzden korkarak ilerliyordum sona doğru. Herkes kitabın sonundaki mektuplarda ağladıklarını söylüyordu ve gergindim açıkçası.

Karakterler o noktaya kadar beni kendilerine bağlamayı başaramamışlardı fakat o son 150 sayfada her şey değişti. Çok ciddiyim, o son 150 sayfa için okunur bu kitap. 

Ayrıca, şöyle bir harikalığı vardı o sonun, bana Işılsu'nun bundan sonra yazacağı kitapların da ipucunu veriyor gibiydi ve bu ilk kitabıydı (hatalar, eksiklikler normal, sonuçta ilk) fakat bundan sonra gerçekten nefes kesici ve harika şeyler yazacağını düşünüyorum. [Işılsu kalemini ve kendini bulmuş sonlara doğru çünkü.]

Of sonu cidden o kadar güzeldi ki! Bitirdikten sonra bir gün kadar hiçbir şey okuyamadım, etrafta boş boş gezdim ama aradığım huzuru ve rahatlığı bir türlü bulamadım çünkü kitap bana hissettirmişti ve bana yaşatmıştı ve harikaydı ve çok güzeldi ve oofffff.

(Sanırım bu yorumu devam ettiremeyeceğim çünkü mantıklı cümleler kuramamaya başladım.)

* Sergei'nin de kitabı olacakmış galiba ve Işılsu'nun biraz konuştuğunu duymuştum üzerinde. Çok çılgın şeyler bekliyor galiba bizi :') Gerçi ne zaman yazar bilmiyorum ama olsun yine de. Sergei tuhaf bir şekilde çok sevdiğim bir karakter oldu ve heyecanla bekliyorum kitabının gelmesini.

Not: Işılsu'nun gelecek kitaplarını iple çektiğimi söyleyebilirim. Biraz daha tecrübeyle (kitabı yayına hazırlama konusunda yani) harika anlatılar çıkartacağını düşünüyorum. 

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

5 yorum:

  1. Merhabalar, kendi pörsümüş girerken blogunuzu gördüm, bana da beklerim

    YanıtlaSil
  2. Merhaba ;

    Bloğunuzu ilgi ile takip ediyorum. Çok faydalı içerikler paylaşıyorsunuz. Bloğunuz'dan para kazanmak için %50 Komisyon ile İnstaKitap Setine Satış Ortağı Olabileceğinizi Biliyor Musunuz ? https://goo.gl/iLiflK

    İnstakitap İnstagram üzerinden para kazanmanın kitabı para kazanmanın tüm metotları, butik açmak, satış yapmak, takipçi artırmak, 4 ayrı kazanç metodu.
    Herkese hitap eden yöntemler, sürekli güncellenen tedarikçiler, hepsi 3'lü kitap setinde. Sitemize gelen 100 ziyaretçiden 1'i sipariş veriyor.

    Sizi de satış ortaklarımız arasında görmekten memnuniyet duyarız.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Athena, merhaba ben blogcudan 'antartika', yıllar geçti şimdi ben de blogspottayım, isim benzerliği değildir umarım, nasılsın iyisindir umarım? Tatlı kızın eminim kocaman olmuştur. Seni özlemiştim...sevgilerimi bıraktım.
    Kitap ilginçmiş, çok teşekkürler...
    (Müjde Dural)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, sanırım siz beni annemle karıştırdınız. Annem Filiz Tülü, ben kızı Ezgi :)

      Sil
  4. Açıkçası ben beğenemedim.
    Aslında kitabı hala okuyorum.
    Beğendiğim çok şey var iken, beğenmediğim o tek şey hepsini alıp götürüyor gibi.
    Kitabın adına ve kapağına aşığım.
    Hazan ve Hazar isimleri, muhteşem seçilmiş.
    Üstlerine yüklenen karakterler, konuşma tarzları, hayalleri, sevgileri, öfkeleri ... müthiş.
    Ama neden devamlı aksiyon var?Neden devamlı birileri tarafından başlarına bir şey gelmek zorunda? İşte bu kısım gerçekliğini yitirdiği yer. Kitaba sırf heyecan katabilmek için yok yere birçok yerde aksiyon katılmış. Yani tamam hayatları kolay değildi ve artık değil de. Olmayacakta. Anladık işin içinde Ruslar var ama Allah aşkına en kaliteli bir aksiyon filminde bile bu kadar aksiyon yok. (Ki aksiyona bayılırım da)
    Yani bütün bunlar çok abartılıp gerçekliğini yitirmesine sebep oluyor, ütopik gibi ...
    O yüzden işte tam da bu durumdan ötürü beni boğan bir kitap haline geldi.
    Kitabı yok yere uzatmak yerine kısa tutarsın aksiyonunu da tam yerinde tadında oluşturursun, bitti gitti.
    Kısa ama keyifli olur.

    YanıtlaSil