Fotoğrafı Google'dan rastgele aldım. En yakın zamanda değiştireceğim ama şu saatte (23.35) fotoğraf çekmem mümkün değil, maalesef. |
Adı: Gül Cemiyeti
Orijinal Adı: The Rose Society
Yazarı: Marie Lu
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Goodreads Puanı: 4.11
Seri: Genç Elitler #2
Puanım: 4/5
T A N I T I M
BİR ZAMANLAR BABASI, PRENSİ VE DOSTLARI OLAN BİR KIZ VARDI. SONRA İHANETE UĞRADI VE İNTİKAM ALMAYA YEMİN ETTİ.
Ailesi ve arkadaşları Adelina Amouteru’nun kalbini kırmış, onu intikamın kollarına teslim etmişlerdir. Artık Beyaz Kurt adıyla bilinen ve korku salan Adelina, Genç Elitler’den oluşan kendi ordusunu kurabilme umuduyla Kenettra’dan kaçar. Amacı, onu ölümün kıyısına götüren beyaz pelerinli Engizisyon Mihveri askerlerini yok etmektir.
Ancak Adelina kahraman değildir. Korku ve nefretten beslenen güçleri, kontrol edemeyeceği bir boyuta ulaşmıştır. Yeni Elit arkadaşlarına güvenmemektedir. Bunlar yetmezmiş gibi Engizisyon’un lideri Teren Santoro onu öldürmek istemekte, eski arkadaşları Raffaele ile Hançer Cemiyeti ise intikam açlığının önüne geçmek için çabalamaktadır. Adelina içindeki iyiliğe tutunmaya çalışsa da tüm varlığı karanlığa bağlı biri nasıl iyi olabilir?
Y O R U M
Uyarı: Genç Elitler hakkında devasa, Gül Cemiyeti hakkında küçük spoilerlar içerebilir.
Genç Elitler’i okumamın üstünden bir yıla yakın bir zaman geçtiğine inanamıyorum. Normalde, eğer bir kitabın devamı elimde mevcutsa, kitapları arka arkaya okumayı tercih ederim fakat iş Genç Elitler ve Gül Cemiyeti’ne gelince durum böyle işleyemedi tabii. Efsane’yi sevmemiş, Genç Elitler’e bir arkadaşımın ısrarı üzerine başlamış ve kitaba bayılmıştım. Son sayfasını okuduğumdan sonra benimle kalan, içimdeki küçük fangirl’ün kalbini paramparça eden bir kitaptı. Baktım Pegasus en sonunda Gül Cemiyeti’ni yayınlamaya karar vermiş, dedim ki kendime: “Ezgi senin şu kitabı okuma zamanın gelmiş de geçiyor. Bak Pegasus bile kitabı bastı!”
Böylece başladım Gül Cemiyeti’ni okumaya. Geçmişte bu kitaba birkaç kere başlamayı denemiş, hiçbirinde kendimi Adelina’nın hikayesine geri dönmeye hazır hissetmemiştim. Sanırım henüz zamanı gelmemişti. En sonunda okuyabildiğim için çok mutluyum doğrusu. (Şimdi Midnight Star’ı okumak için bir yıl daha geçmesini bekleyeceğim, orası ayrı. Şaka şaka.)
Gül Cemiyeti, bence, Genç Elitler’le kıyaslanırsa bazı açılardan biraz daha sönük kalan bir kitaptı. Genç Elitler, kalbimi göğüs kafesimin içerisinden söküp almış ve üzerinde dans etmişti; bu yüzden de, Gül Cemiyeti’nde ilerledikçe, benzer bir etkinin beni ele geçirmesini bekleyip durdum. Şanslıyım. Öyle bir şey olmadı. Ama bunun, ilk kitapta karakterlerle kurduğum bağların, ikinci kitap için geçerli olmamasından dolayı olduğunu düşünüyorum.
Şöyle ki, tüm kitap boyunca biraz bile umursayabildiğim sadece iki karakter vardı: Adelina ve Magiano. Genç Elitler boyunca sevdiğim Enzo (gerçi onun sonu nasıl bitti biliyoruz) ve önemsediğim Raffaele, Raffaele’nin ardından ilerleyen diğer “Dagger”lar (Hançerler?) ... Hiçbirini zerre önemseyemedim.
Hele Raffaele’in varlığı beni o kadar rahatsız etti ki, anlatamam. Tüm kitap boyunca onun Adelina’dan daha iyi olduğuna inanmamız bekleniyor ama durum bence hiç öyle değil. İşine gelince Raffaele de insanları kurban etmekten ya da kullanmaktan çekinmiyor. İkisi de Enzo’nun durumuna karşı benzer duygular besliyorlar ve onlara kalsa Maeve asla istediğini alamazdı. Adelina da malfetto’ları korumak istiyor, Raffaele de. Aralarındaki tek fark belki de Adelina’nın öfke ve korkudan beslenmesi, o kadar. Onda da kızın yapabileceği bir şey yok yani. Kendi seçmedi ya.
Neyse öhöm. Raffaele rahatsızlığımı geçersek, tüm kitap boyunca içimdeki küçük fangirl’ü zıpatan bir başka konuya geçmek istiyorum: Magiano. Arkadaşlar. Enzo da kimmiş? Magiano’nun kitaba giriş yaptığı ilk andan itibaren onu Adelina’yla öyle bir ship’ledim ki, öyle böyle değil. Bütün kitabı da “Aha şimdi kesin bir şey olacak da istediğim olmayacak,” korkusuyla okudum zaten sırf bu yüzden. Çünkü hep öyle olur. Biz bir şey isteriz, yazarlar da sanki “Biz de acımasız ve gerçekçi olabiliriz!” deyip bunu kanıtlamak istercesine bizim istediğimiz şeyin tam tersini yaparlar. Bu kitap için durum bu muydu, değil miydi, hiçbir şey söyleyemem ama kesinlikle #TeamMagiano
(Hatta bu yorumu yazmayı bitirdikten sonra gidip biraz Magiano fanart araştıracağım. #ÇünküBenBunaDeğerim)
Ayrıca, Magiano’nun Adelina’ya bakıp ondan “büyülenmesi” ya da ona “hayran kalması” dünyanın en sevimli şeyiydi. Zaten adamın kendisi karizmadan oluşuyor gibi bir şey ve kesinlikle aklınıza şu erotik aşk kitapları, seksi CEO’lar falan gelmesin. Magiano’nun karizması o çeşit bir karizma değildi. Ama bence daha güzeliydi. (Lütfen biri beni ilk günden ölmeyeceğim ve kendime böyle bir sevgili bulabileceğim fantastik bir dünyaya atabilir mi? – içimdeki fangirl’ü susturamıyorum bugün.)
Marie Lu’nun hikayeyi, Gül Cemiyeti’yle getirdiği nokta bence epey ilginç çünkü gerçekten Midnight Star’da ne olacağına, neler olabileceğine dair hiçbir fikrim yok. Hani, o kadar geniş bir olasılıklar listesi ki, gerçekten de her an HER ŞEY olabilir gibi hissediyorum. Ayrıca, Dagger’ların Sergio ve Adelina yüzünden yaşadığı şeylerin ne kadar ironik olduğunu fark eden başkası var mı? Yani en başta sorunu halletmiş olsalardı, bütün bunlar hiç olmazdı. #Enzo
Ayrıca, Adelina’nın kitabın sonunda Teren’e yaptığı ve yaptırdığı şey. Yürü be mi Adelinetta! Yarım yamalak olmayan karakterler cidden hoşuma gidiyor ve Adelina yarım yamalak olmaya yaklaşmıyor bile.
Anlatıma ve kitabın akıcılığına zaten değinmiyorum bile. Ha ama şunu söyleyeyim: Ben bu kitabı İngilizce okudum, çevirisi nasıldır baskısı nasıldır bilemem. Pegasus’un sorumlu olabileceği hiçbir şeyden haberim yok. Kitapların isimlerinin Türkçe yazmasının tek nedeni, insanların aradıkları şeyleri bulabilmelerini istiyor olmam. Şimdi bunu okudum ya, Yabancı’dan çıkacak olan Warcross için heyecanım iyice arttı. (Ah bir de Efsane’yi sevebilseydim!)
Sonuç olarak, her ne kadar Gül Cemiyeti’nin Genç Elitler’e kıyasla biraz daha sönük kaldığını düşünsem de, Marie Lu hanımefendi tekrar yapmış yapacağını. Gerek akıp giden anlatımıyla, gerek kalbimi sık sık tehdit eden olay örgüsüyle, gerekse karakterleriyle (Magiano’dan bahsediyorum tabii ki de) çok severek okuduğum bir kitap oldu bu. İyi ki de okumayı bekletmişim. Aferin ya bana.
ne yani enzoyu canlandırmıyolarmı :(
YanıtlaSil