Yorum: Pençe (Talon, #1) - Julie Kagawa


Adı: Pençe
Orijinal Adı: Talon
Yazarı: Julie Kagawa
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Seri: Talon #1
Puanım: 2/5

ARKA KAPAK

Efsane Değiller, Aramızda Yaşıyorlar.

Pençe isimli teşkilatta görev almayı bekleyen genç ejderha Ember Hill gerçek doğasını gizleyip insanların arasına karışabileceğini kanıtlamak zorundadır. Ancak hevesle beklediği yaz aylarını, “normal” bir genç gibi geçiremeyeceği kısa sürede belli olur çünkü Pençe’deki kariyeri için eğitim görmeye başlayacağını öğrenir. Fakat asi bir ejderhayla yolları kesişince Ember o güne dek öğrendiği her şeyi tekrar gözden geçirir. 

Ember geleceğini kabullenmeye çalışırken bir St. George askeri olan Garret ise onu avlamakla görevlendirilmiştir. Bir savaş yaklaşmaktadır ve Garret ile Ember hangi tarafta yer alacaklarını seçmek zorundadır… Kendi türlerini kurtarmak için mi savaşacaklar yoksa kaderlerine boyun eğip birbirlerini mi mahvedecekler? 

YORUM

Not: Bu yorumu aslında Şubat 2018'de yazmıştım, Goodreads hesabımda öylece duruyordu. Kitap Türkçeye çevrildiğine göre blogumda da durabilir diyerekten aynı yorumu, neredeyse hiç değiştirmeden paylaşıyorum. (Orj yorumda "Talon" diye yazdığım yerleri "Pençe"ye çevirdim sadece.)

Pençe'yi daha önce okumaya çalışmış ama hatırlayamadığım bir nedenden yarım bırakmıştım. Beni kitaba ikinci bir şans vermeye iten neydi, açıkçası emin değilim. Fena değildi. Yer yer gayet eğlenceli sahneler/diyaloglar mevcuttu. Aşk üçgenlerinden benim kadar sıkılmamış bir okuyucu daha keyif alarak okuyabilir kesinlikle. Ama maalesef ben o okuyucu değilim.

Kitap, Ember ve Dante’nin yaz boyunca “yeni evleri” olan bir sahil kasabasına gelmeleriyle başlıyor. Ta o noktada öğrendiğimiz ilk şey, Ember ve Dante’nin kardeş ve (insan standartlarında) “ikiz” olmaları nedeniyle ne kadar yakın oldukları. Şahsen, aralarındaki ilişkiyi daha yakından okuyabilmeyi gerçekten çok istiyordum fakat kitap bizi öyle bir noktadan başlatıyor ki, Ember ve Dante arasındaki kardeşlik bağı o noktanın ötesinde hep daha kötüye gidiyor.

Aralarındaki “kardeşlik bağı”nı çok, çok az sahnede görür gibi oldum, onlar da bu açıdan pek tatmin edici değillerdi bence. Dante’nin “kardeş” olmayı hatırladığı iki durum vardı sadece: Ember tehlikedeyken ve Ember’la tartışıyorlarken. (“Ben ikimiz için de en iyisini biliyorum!” kafası.) Dante’nin Ember’dan sakladığı sırları, onunla konuşmayışını, Ember’ı gittikçe kendisinden uzaklaştırışını hiç sevmedim. – kitabın sonu (varması gereken yer) gereği, yazarın neden bu yolu seçmiş olduğunu az çok görebiliyorum ama benim hoşuma gitmedi.

Garret ve Riley’e gelirsek... aşk üçgenlerinden gerçekten sıkıldım. Doğruya doğru, bu kitapta tam olarak bir aşk üçgeni yoktu. Ama aynı zamanda da son hızla o yönde ilerleyen bir durum mevcuttu. Ember ve Garret’ın içine düştükleri durum fazlasıyla klişeydi ve ilginç ya da eğlenceli olmaktan son derece uzaktı. Bir karakter olarak Garret’ı sevdim, kendisiyle hiçbir sıkıntım olmadı, ama potansiyel bir “sevgili” olarak Ember’a yakıştıramadım.

Ama demiyorum ki Riley ve Ember bir çift olmalılar. Onu da demiyorum. Çünkü Riley hakkında o kadar az şey biliyoruz ki, eğer kitabı okumamış olsam onun kitapta geçen önemli bir karakter olduğuna asla inanmam. (Ayrıca Riley’nin insan/ejderha olarak farklı isimler kullanmasının amacını da kesinlikle anlamadım ama bir yandan da anlayacak kadar merak etmedim.)

Ember ise tamamen ayrı bir dert. Kitabın ta en başından onun “yoldan çıkmaya” ne kadar meyilli olduğu belliydi. Yazar bari ilk sayfalarda yaptığı işe inanan, Pençe'nin bir parçası olduğu için az biraz memnun bir karakter yazsaymış. Yok. Durum böyle olunca, kitaptaki en büyük iki gerilimin de bir anlamı kalmıyor bence:
1) Ember hangisini seçecek? Riley mi, Garret mı? (Aşk üçgeni gerilimi – zerre umursamadım.)
2) Ember ne yapacak? Pençe'de mi kalacak, Riley’i takip edip bir kaçak mı olacak? (Kızın ta en baştaki durumuna bakınca, bence bu soru kendi kendini yanıtlıyor.)

Pençe'nin, organizasyonun bir parçası olması umuduyla/amacıyla yetiştirdiği “küçüklere” ne kadar az şey açıkladığını görseniz bence siz bile Pençe'den kaçmak isterdiniz. – bu benim düşüncem tabii, ama yine de: bir şeyin parçası gibi hissedebilmek için o şey hakkında bir fikre sahip olmak gerekmez mi? Ember, Pençe hakkında o kadar az şey biliyor, insanlar (ya da bu durumda “ejderhalar”) ona o kadar az bilgi veriyor ki, bence Riley’nin onu “yoldan çıkartması” (Riley için) çantada keklikti. (Gerçi o da tüm kitap boyunca “Öf ne kadar da zormuş şu kızı ikna etmek” modunda geziyor, orası ayrı.)

Bilmesi gerekmiyorsa söylememe, mantığını da anlıyorum ama kızın “beynini yıkamak” için 16 yılınız vardı ve başaramadıysanız bence bir yerlerde bir şeyi eksik yapıyorsunuz, sayın Pençe.

Kitabın sonu da zerre şaşırtmadı. Meh.Tahmin edilebilir bir durumdu. Ben bir saniye bile Dante’nin her şeyi bırakıp Ember’la geleceğine inanmamıştım zaten. Aynı şekilde Ember’ın arkasını dönüp Garret’ı ölüme mahkum edebileceğini de düşünmüyordum. Ember’ın Pençe'de kalması hikayenin en başından imkansızdı zaten.

Bir de seri 6 kitap olacakmış sanırım. Bu sene beşincisi çıktı. Yazar ne yaptı acaba? Seri boyunca Pençe'yi yıkıp, yavaş yavaş insanlar ve ejderhalar arasında bir “barış” mı sağladı? Yoksa bu kitapta olduğu gibi karakterler etrafta koşuşturup, saçma kararlar alıp, beyinlerini sağa sola fırlattıktan sonra bir şeyler yapmışlar gibi bir de gururlanıyorlar mı?

Ember acaba tüm kitap boyunca bir kere durup, sağlam kafayla durum analizi yapsaydı, her şey bu kadar karışır mıydı? – bu arada böyle dediğime de bakmayın, bir şeyler karışmış gibi bile hissetmiyorum artık. Aynı olay örgüsünü o kadar çok gördüm ki, etkilemiyor. Bağışıklık kazandım sanırım.

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

2 yorum:

  1. Pozitif bir yorum... Içim açıldı Ezgi. Şaka bir tarafa bu tip yorumlarını seviyorum,ve şubattaki yazıyı şimdi yayınlama durumunu oldukça iyi anlıyorum... Bende de bir zamansızlık ve biriken kitaplar ve bir sürü şey durumu var. Sevgiler.:)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba :)
    Nedense bu yoruma dair bir eposta almamışım, ancak görüyorum o yüzden. Kusura bakma lütfen. Kitap Türkiye'de yayımlanmadığı için yorumu paylaşmanın bir anlamı olmayacağını düşünmüştüm sanırım, ondan buraya koymamış olmam lazım.
    Kitapların bittiği yok valla :)
    Teşekkürler!

    YanıtlaSil