Adı: Hırsız
Yazarı: Özge Ilık
Yayınevi: DEX
Sayfa Sayısı: 570
Goodreads Puanı: -
Seri: Ay Işığı #1
Puanım: 4/5
Ruhunu vücudundan çıkarıp başkalarının zihinlerine girebilen, onların anılarını değiştirebilen lise öğrencisi Nisan, yetenekli bir hırsızdır. Kendisi gibi hırsız olan en yakın arkadaşı Derin ve sırlarını bilmeyen "normal" dostları Hilal, Kuzey ve Arda dışında hiç kimsesi yoktur.
Hırsız ırkını tehdit eden bir virüs, onu ve arkadaşlarını filozof taşını dünyanın farklı yerlerinde aramaya itince, Nisan geçmişi, kendisi ve arkadaşlıkları ile ilgili bildiklerini sorgulamak zorunda kalır. Ve de en önemlisi, arkadaşlarına duyduğu sevginin sınırlarını...
Daha önce bu tarz, yerli fantastik olarak adlandırılabilecek bir tek Yeni Dünya: Ametist'i okumuştum, onu da yorumuma bakarak anlayabileceğiniz üzere pek beğenmemiştim. O yüzden Özge'nin kitabına karşı biraz önyargılıydım diyebiliriz. Ayrıca biricik DEX'imizin kitabın kapağını, şu bilimli kişisel gelişimli tuhaf "Kuantumla 40 Günde İyileşin!" tarzı kitaplar gibi tasarlamış olması da, (O tarz kitaplar seviyorsanız sözüm meclisten dışarı. Burada vurgulamak istediğim, Hırsız'ın kapağının kitaba hiç uymadığı.) benim kitaba olan önyargımın yıkılmasına pek yardımcı olmuyordu. Neyse, YGS geldi geçti, ben de artık en sonunda bu kitabı okumanın zamanı geldiğine karar verdim. İyi ki de okumuşum! Bu kitap hem çok keyifliydi, hem de bana harika bir arkadaş kazandırdı.
Şimdi, puandan da anlayabileceğiniz üzere kitaptaki her şeye bayılmadım ama yine de sevdiğim fazlasıyla çok şey vardı. Sevmediğim şeyler de, kesinlikle düzeltilebilecek ya da kitaptan elenebilecek şeylerdi. Yani kitabı kurgusuyla doğrudan bağlantılı değillerdi. (Şu an hepsini hatırlayamıyorum, çünkü ben unutkan bir patatesim ve cidden hafıza namına taşıdığım şey, kendini beş günde bir temizleyen 320 GB'lik bir harddisk. O yüzden hatırladıklarımdan ilerleyeceğiz.)
Öncelikle, özellikle kitabın başlarında, bazı cümleler çok çeviri gibiydi. Neyse ki bu durum, kitap ilerledikçe önce azaldı sonra da ya tamamen yok oldu ya da benim dikkatimi çekmeyi bıraktı. Tam olarak emin değilim ama iki türlü de göze batmayacak bir hale geldi.
Yine kitabın başlarında, karakterler birbirlerine sürekli yığınla bilgi aktarıyordu.
Burada demek istediğim şey şu. Şimdi, mesela, iki karakter kendi aralarında konuşuyor, biz de okuyucu olarak o sahnede üçüncü kişiyiz. Karakterler, yıllardır X işini yaptıkları için, X işinin 5N1K'sını epey iyi biliyorlar. (Nasıl yapacaklar, nerede yapacakları, kiminle yapacakları, vesaire.) O sahnede bu soruların cevabını bilmeyen tek bir kişi var, o da biz, yani okuyucu. "Bilgi aktarımı" dediğim şey ise, o iki karakterin, sanki bu soruların cevaplarını bilmiyorlarmış gibi birbirleriyle konuşması. Aslında orada bilgilendirdikleri birbirleri değil, okuyucu.
Ben bunun pek doğal bir bilgilendirme yöntemi olduğunu düşünmüyorum, bence biraz eğreti duruyor, ayrıca okuyucuya da o an alabileceğinden daha fazla bilgi veriyor. Ben bu tarz şeylerde genelde bilgiyi, kitapta gelişen olaylarla beraber görmeyi ya da adım adım, yavaş yavaş almayı daha çok seviyorum. :')
Kitapta güzel düşünülmüş şifreler ve bir tane şarkı vardı. Bunları Özge yazmış! Ben asla yapamam!! Çok da güzel olmuşlar!!!
Heyecan bir yana, cidden bu tarz şeyleri düşünmekte, kurgulamakta, önce parçalayıp sonra bir araya getirmekte iyi olduğunu düşünüyorum bu kitabın. Karakterler kitabın büyük bir bölümünü bir şeylerin peşinde koşturarak geçirdiler ve onları yönlendiren şifreler gerçekten başarılıydı. Eğreti durmuyorlardı, yerine getirmeleri gereken göreve cuk diye oturuyorlardı.
Ayrıca, kitabın başında Nisan'ın Kuzey'e fısıldadığı bir şarkı var, zaten onu okuduktan sonra dedim ki, "Aaa, acaba bunu Özge mi yazdı yoksa bir yerlerden alıntı mı yaptı?" Hani ben asla yazamam ya öyle şeyler, herkesi kendim gibi sanıyorum :D Kendisi yazmış. Bunu öğrendikten sonra ayrı bir heyecanlanmıştım kitabın devamı için. (Şarkı sahnesi cidden ilk bölümde falandı çünkü.)
Hırsız'ı okumam, benim kendimden beklemeyeceğim bir şekilde uzun sürdü ama bunun nedeni bence kitabın kendisi değildi. O sırada okuldaydım ve okul beni yavaş yavaş parçalara ayırıyordu can sıkıntısıyla, öyle olunca insan bazen hiçbir şey yapmak istemiyor. Bir de kitap 570 sayfa (her ne kadar ince sayfaları nedeniyle bunu belli etmese de) ve 570 sayfayı okuması da biraz vakit alıyor. Neyse ki aksiyon dolu, keyifli ve güzel yazılmış 570 sayfaydı :')
Şu an kitabı yeterince düzgün anlatamadığımı düşünüyorum. Evet, sevmediğim yanlarından bahsettim ve sevdiğim bir şeylere de değindim ama, kitaba yeterince adil davranamadım galiba. Yani şöyle diyim, kitabı bitirdikten sonra kendimi biraz eksik hissettim. Nisan'dan, Derin'den, Jay'den, Kuzey'den, Hilal'den ve hatta Arda'dan bile ayrıldığım için bir mutsuzluk vardı, kitabın sonunun getirdiği bir merak vardı, bütün bu aksiyonları geride bırakmanın getirdiği bir rahatlama vardı. Ayrıca, neredeyse tüm kitap boyunca Derin'le kendimi shipledim kdjdjad Tabii bu işin şakası.
Mesela, kitap öyle düzgün kurgulanmıştı ki, kitaptaki en büyük olaylardan birini ta en başlarda tahmin etmeme rağmen, kitaba olan ilgim gıdım azalmadı, hatta tahminimden asla emin olamadım ve ancak doğru çıktığı yere geldiğimde "Ehe ben bunu bilmiştim," diyebildim. Doğru çıkmama ihtimali de vardı. Bir de, o olayın doğrusunu öğrenmemizin tek nedeni, bunun bir ölüm kalım meselesi olmasıydı, eğer öyle olmasaydı asla öğrenemeyecektik. Bu kararlılığa, bu fedakarlığa saygı duyuyorum.
(Ya biri bana Hırsız'ın devamını fırlatabilir mi? İkinci kitabı yani. DEX lütfen artık şu ikinci kitabı basar mısınız? Lütfen?? Bakın rica ediyorum.)
Benim Özge'nin kaleminden beklentilerim var. Bunu çok fazla insan için söyleyemiyorum ve en sonunda severek takip edeceğim bir akranımla daha karşılaşmak harika bir his! Gelecekte çıkartacağı kitaplarda şimdiden gözüm var ve kesinlikle takipteyim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder