Yazarı: Robyn Schneider
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads Puanı: 3.81
Seri: -
Format: Ciltli
Puanım: 2
Ezra Faulkner mezuniyet balosunun kralı olacaktı; tabii kız arkadaşı onu aldatmasa, bir araba kazasında bacağı parçalanmasa ve yeni gelen kız Cassidy Thorpe'a âşık olmasaydı…
Altın çocuk Ezra Faulkner hayatta herkesi bekleyen bir trajedi olduğuna inanmaktadır; sonrasında gerçekten önemli şeylerin yaşanacağı bir olay. Onun kişisel trajedisi ise hayatında her şeyi kaybedebileceği bir an gelene dek beklemiştir: Mükemmel bir gecede, sorumsuz bir sürücü Ezra'nın dizini, spor kariyerini ve sosyal hayatını paramparça eder.
Artık balo kralı olma ihtimali kalmayan Ezra kendini uyumsuz öğrencilerin masasında bulur ve okula yeni gelen Cassidy Thorpe'la tanışır. Benzersiz bir kız olan Cassidy, rahat tavırları ve zehir gibi zekâsıyla Ezra'yı sonu gelmeyen maceralarında yanında sürüklemeye kararlıdır. Ezra yeni araştırmalara, yeni arkadaşlıklara ve yeni bir aşka yelken açarken bazı insanların yanlış anlaşılabileceğini keşfedecektir.
Peki, kişinin bireysel trajedisi gerçekleşmiş ve ardından yaşanan her şey az çok önem kazanmışken, yepyeni şanssızlıklarla nasıl başa çıkılır?
Bu kitabı yazarken, yazarın ne amaçladığını ve bunun ne tarz bir kitap olduğunu az çok biliyordum okumaya başlarken fakat ne yazık ki buna rağmen kitabı fazlasıyla basit ve tahmin edilebilir buldum... Birçok insan bu romanı John Green'in yazım tarzıyla benzer bulmuştu ve ben de onlara katılıyorum. Şu ana kadar üç farklı John Green romanı okudum ve çoğunu en basit hale indirdiğimizde elimizde kalan şey - toplumun sınırları içindeki bir karakter, içinde yaşadığı toplumdan biraz daha farklı olan başka bir karakter, bu ikisini bir araya getiren bir olay - bu kitaptakiyle aynıydı.
Ezra ve Cassidy, Ezra o kazayı geçirmeseydi asla karşılaşmayacaklardı.
Ki sorun bu değil, ben klişe ve/veya benzer romanları okurken keyif alabilen, iyi yazıldığı sürece çok orijinal bir şeyler olmamasını görmezden gelebilen birisiyim lakin kitap bence iyi de yazılmamıştı. Birçok yerde karakterlerin kafasına vurmak, akıllarını başlarına getirmek istedim.
Ezra, kazadan sonra arkadaşları tarafından dışlandığına inandı çünkü arkadaşları onu hastanede ziyaret etmek yerine bir kart göndermişlerdi fakat kitap boyunca eski arkadaşlarının yer yer onu aralarına geri davet ettiklerini, onu asla dışlamadıklarını ve sohbetlerine aldıklarını görebiliyordunuz. Amerikan tarzı popüler tayfalar genelde böyle işlemez - en azından romanlarda gördüğümüz kadarıyla - ve Ezra'nın bütün bu tavrı gerçekten rahatsız ediciydi.
Cassidy ise tamamen başka bir hayal kırıklığıydı. Yazarın bu karakter ile ne kurmaya çalıştığını görebildim: toplumun sınırlarının dışında kalan, ana karakterimizi ileri götüren karakter. Kitabın sonunda aslında bunun böyle olmadığını, Cassidy yardım etse de işleri kendi başına başardığını söylüyor Ezra ve haksız sayılmaz aslında fakat Cassidy'nin bu kitaptaki amacı buydu. Zeki, farklı, sıradışı bir karakter olarak sunulan Cassidy'i ben üzücü bir şekilde anlamsız buldum.
Bana sorarsanız, kitabın başından sonuna kadar doğru düzgün hiçbir olay olmuyordu ki karakter odaklı romanlarda bu çok sık görülen bir şeydir, kabul. Sorun: karakterlerin gelişimi ve değişimi, olaysızlığı sıkıcı veya sıradan kılmayacak kadar başarılı ve etkili değildi. Ezra'nın yaşadığı kaza, arkadaş grubunun birden "çok anlamsız, gereksiz, kaba" olduğunu fark ettirecek bir olay değildi ve böyle bir olay yaşadığına inanmıyorum. Arkadaşlarının böyle olduğu ona gökten indi ve bu tür şeylerin gökten indiğini şu ana kadar hiç görmedim...
Cassidy'nin, kitabın sonlarına doğru Ezra ile yaşadığı şeyi de fazla zorlama buldum. Ne olduğunu söylemeyeceğim çünkü spoiler - artık bu kitapta ne kadar spoiler yiyebilirseniz - fakat biraz üzerinde konuşmak istiyorum. Okuyanlar anlayacaktır. Yaşanan olayın bu denli büyük bir etki ve iletişimsizliğe yol açmasını çok saçma buldum. Ta o ilk andan itibaren olayın nereye bağlanacağını tahmin edebildim ve bu beni soğuttu çünkü durgun ve ortalama ilerleyen bu kitabı gözümde yükseltebilecek tek şey çarpıcı bir sondu. Bırakın çarpıcı bir sonu, beklemediğim hiçbir şey gerçekleşmedi kitapta. Belki Cooper ve kır kurdu sahnesi beklenmedikti ama bence kitapta aşırı önemli bir yeri de yoktu.
Çeviriyi sevemedim. Birçok espri çeviride kaybolmuştu ve "ponpon kızlar", "şarkı takımı" diye çevrilmişti. Bunu gibi birkaç durum daha vardı ve ben çeviriye ısınamadım, birden çok kere kendimi "Burada orjinal olarak ne yazıyordu, neden böyle çevirdiler?" diye düşünürken buldum. Okunamayacak kadar kötü değildi ama bence yazarın esprili dilini yok eden bir çeviriydi. Kitaptaki olay ve karakterleri zaten o kadar sevmediğimi de göz önünde bulundurursak, yazarın dilinin kaybolması kitap için kötü oldu.
Akıcı ve hızlı okunuyor, bu konuda haksızlık etmeyeyim ve biraz kafa dağıtmak, eğlenceli bir gençlik romanı okumak istiyorsanız Her Şeyin Başlangıcı size göre olabilir. Ben gençlik romanlarında biraz daha farklı, biraz daha oturmuş bir şeyler aradığım için bu pek uygun değildi bana.
Kitapta birkaç yerde bahsi geçen fakat neden ondan bahsedildiğini anlamadığım şeyler vardı, onlardan birini az biraz açıklamak istiyorum: Ezra, Cassidy'le öpüştükleri bir sahnenin sonlarında, "Cassidy benim Musevi olduğumu bilmiyordu," diyordu. Musevilik, Yahudiliğin diğer adı. Minik bir araştırmadan sonra, Yahudilik'te başka bir dine mensup biriyle cinsel ilişkiye girmenin yasak olduğunu, yani günah olduğunu öğrendim. Herhalde Cassidy Hıristiyan? O yüzden öpüşmeleri değil de, gerçekten sevişmeleri sıkıntılı olurdu? En azından benim kurduğum ilişki buydu. Yazar böyle birkaç yerde daha boş bırakmıştı altını, biraz daha doldursa daha hoş olabilirdi bence.
Kitaba ilk 3 verdim, sonra 2,5'a indirdim fakat şu satırları yazarken 2,5 vermenin bile çok geldiği kanısındayım... ondan puanımı 2'ye indirdim. Ortalamaydı, okunsa da olur okunmasa da tarzıydı, çeviride sıkıntı vardı ve yazar bazı şeyleri yeterince oturtamamıştı. Hızlı okunuyor, akıcı ve kafa dağıtma konusunda başarılı. Okuyup okumamak size kalmış :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder