Adı: Tatlı Tehlike
Orijinal Adı: Sweet Peril
Yazarı: Wendy Higgins
Yayınevi: GO! Kitap
Sayfa Sayısı: 440
Goodreads Puanı: 4.32
Seri: The Sweet Trilogy #2
Format: Karton Kapak
Görevleri, cennetten kovulan iblislere hizmet etmek olan Nefillerden biri olduğunu öğrendiği günden beri hayatı altüst olan Anna, kötülüğe boyun eğmemeye kararlıdır. Ama dört bir yanda kol gezen fısıldayan iblislerin ve acımasız Düklerin dikkatini çekmemek için o da diğer Nefiller gibi çalışmak zorundadır. Bunun için tüm çekingenliğinden sıyrılıp bir parti kızı oluveren Anna artık tüm eğlencelerin aranılan ismidir. Bu şekilde yaşamaktan nefret etse de o, çok büyük bir amaca hizmet edecek olan "seçilmiş kişidir” ve zamanı geldiğinde ona emanet edilen Erdem Kılıcı ile büyük bir savaşa öncülük edecektir. Ama o güne dek kimliğini gizli tutmalı ve toplayabildiği kadar yandaş toplamalıdır. Bunun için kendisi gibi bir Nefil olan Kaidan Rowe’a duyduğu büyük aşkı bile kalbine gömen Anna, bir yandan "kötü kızı” oynarken bir yandan da iblisleri yeryüzünden silmek için ölümcül bir mücadeleye girişecektir.
Tamamen üşengeçlikten, serinin ilk kitabı olan “Tatlı Şeytan”a bir yorum girmemiştim: Onu okuduğum dönem amacım blogda aktif olmaktan çok, okuyabildiğim kadar kitabı okuyup bitirmekti ve kitaba bayılmıştım – onu “nasıl” anlatırım pek emin değildim. (Düşünerek de zaman kaybedeceğime, geçtim sıradaki kitaba.) Ama şu an vaktim var ve kitap hakkında söylemek istediğim şeyler de var, o yüzden işte bugün burada, “Tatlı Tehlike” yorumu için bulunmuş bulunmaktayız.
İki kitap arasının açılmamış olması nedeniyle GO! Kitap’a benden +1 puan. Seri kitaplarda araya çok zaman girdiği zaman şahsen ben ilk kitapta olan biteni unutuyorum. Eskiden unutmazdım fakat artık birkaç hafta önce okuduğum kitabı bile unutabildiğim düşünülürse, pek de garip bir durum değil. Eh, öyle olunca seriler yarım kalıyor ya da baştan okumak gerekiyor ve bu nedenle devam etmediğim serileri saymaya kalsam, yazı Tatlı Tehlike yorumundan “Ezgi’nin yarım kalan serileri” yazısına döner – ki bunu da bir ara yazabilirim belki, sırf can sıkıntısından.
Neyse, kitaba gelecek olursak, ben ikinci kitabın çıkacağının duyurulmasından bir hafta falan önce okumuş bitirmiştim – ki ilk çıktığında, ÜKG turu falan döneminde yani, ben Tatlı Şeytan’ı almak için aşırı bir çaba içerisindeydim – ve o yüzden araya sadece üç hafta falan girdi iki kitap arasına. Aldığım gibi okumadığımdan ve çıktığı gibi alamadığımdan oldu o da. Neyse. *Boğazını temizler.*
Kitap güzel ve iyiydi, ve eğer serinin ilk kitabı olmuş olsaydı benden dört (4) puan alabilirdi fakat bir devam kitabı olarak son derece yetersiz buldum. Tatlı Şeytan’ın sonu büyük bir bombaydı benim için ve bitirdikten sonra birkaç dakika kitaba bakıp “Böyle bitirilir mi ya!” diye isyan ettiğimi hatırlıyorum. Yanılmıyorsam birkaç kişinin mesaj kutularına isyan dolu mesajlar bile atmıştım. Fena bir sondu. Peki ya bu? Ol-ma-mış! O sona böyle bir devamı yakıştıramadım doğrusu.
Çok büyük bir potansiyel vardı ve sağa sola saçılmış gibi hissediyorum bütün o enerji. Bazı noktalarında “Of, ne zaman aksiyon olacak,” diye düşünmeden edemedim. Sıkıcı değildi, yazarın zaten akıcı bir dili var ve çeviri de gerçekten başarılıydı, o yüzden sorunu dilde yaşamadım ben: olay örgüsündeydi. [Ama çeviri demişken araya not düşmek istiyorum. Kaidan’a “Alırım façanı aşağı,” ve Blake’e de (Kai’den bahsederken) “Şehvetli Şehvetoğlui” dedirtmiş bir çevirmen ile karşı karşıyayız. Aransa bulunur böyle başka şeyler fakat benim en çok dikkatimi çeken ikisi buydu ve özellikle ikincisinde, birkaç dakika kitabı bırakıp güldüğümü söylemeliyim.] Kitapta bir şeyler olmuyor değildi; sadece, ilk kitaptaki heyecan bunda oldukça eksikti.
Belki de nedeni Kaidan’ın son derece az görünmesidir ama sanmıyorum.
Ayrıca, yaratılmaya çalışılan aşk üçgeni de son derece gereksizdi bence. Anna Kaidan’ı, Kaidan’da Anna’yı seviyor. Ben sanmıyorum ki biri gerçekten Kaidan’ın Anna’yı sevmediğine inandı – her ne kadar Anna buna biraz inanmış da olsa, biz okuyucular daha deneyimliyiz. O yüzden bir aşk üçgenine gidilmeye çalışılması bence oldukça saçmaydı. İlk kitap için klişeleri pek de klişe olmayan bir şekilde sunmayı başarıyor tarzı bir laf etmiştim, ne yazık ki yazar, Tatlı Tehlike’de buna devam etmeyi başaramamış. Olmamış yani o kısım.
Kitabın asıl heyecanı sonuna doğru başladı ki onda da zaten kitap bitti, okuyucuya da üçüncü kitabı beklemek düştü. O yüzden bilmiyorum ya. Bu kitap için gerçekten çok hevesliydim fakat büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. Ha, bu kadar kötü konuştum sanmayın ki kitap kötüydü. Akıcılığı yerindeydi, okurken “güldüm eğlendim” ve eğer dün biraz daha zorlasaydım başladığım gün içinde de bitirecektim – fakat beklentim son derece yüksek olduğundan, kitap bunu karşılayamadı. O kadar.
Gerçi günün sonunda üçüncü kitap çıktığında ilk işim gidip onu almak olacak mı? Olacak. İlk kitabın etkisindeyim hala :D
Seni mimledim :D
YanıtlaSilhttp://hayalperestinzamanyolculugu.blogspot.com.tr/2015/04/bana-dair-nam-diger-mimi.html
Yaptım! :D
SilFena şekilde aynı düşünceler içindeyiz. 1. kitabın sonu neredeee 2. kitap nerede. Birde ilk kitaba göre biraz daha basitti sanki yazarın tarzı. Kelime seçimleri, betimlemeleri veya olay örgüsü. Bana sanki ara ara kitabı başkası yazmış gibi bile hissettirdiği oldu.
YanıtlaSil