Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar

Adı: Puslu Kıtalar Atlası
Yazarı: İhsan Oktay Anar
Yayınevi: İletişim Yayınları 
Sayfa Sayısı: 238
Puanım: 5/5

ARKA KAPAK

Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... "Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, var olmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."

Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasında şunları geçirdi:

"Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır."

DÜŞÜNCELERİM

Birkaç gün önce, bir dersim için okuduğum Puslu Kıtalar Atlası’nı bitirdim. Kitabı yetiştirmem gereken belli bir tarih olduğu için biraz üstün körü okumak, bazı yerleri hızlı geçmek zorunda kalsam da, okuduğum, anladığım kadarına bile tek kelimeyle bayıldım. Burada oturup sizlere Puslu Kıtalar Atlası’nı yorumlayacak değilim ama yine de birkaç cümleyle kitapla yaşadıklarımı anlatmak istedim. Belki sizler de okumak istersiniz.

Kitabın başları, özellikle de ilk birkaç sayfası, gerçekten okuması da anlaması da zor kısımlar. Fakat bir kere oraları atlattınız mı, kitabın geri kalanı çorap söküğü gibi, hemen okunup bitiyor. Kitaptan alacağınız zevk, kitabın ne kadarını anladığınızla bağlantılı olsa da, büyük bir kısmındaki göndermeleri anlamamış, Osmanlı’dan kalma kelimeleri bilmeyen biri olarak bile ben gerçekten çok eğlendim. Kitabın, ne kadar büyük bir emek sonucu ortaya çıktığı bariz ortada. Bir kitabı okurken en son ne zaman bu denli heyecanlandığımı hatırlamıyorum bile. 

Puslu Kıtalar Atlası, birbiri içine geçen birçok öyküden oluşuyor gibi. Size en başta alakasız gelen neredeyse her şey eninde sonunda ana hikayede bir yere oturuyor. Oturmayanlar da var tabii ama oturmamaları, okurken alınan zevkten bir şey götürmediği gibi, bence keyfi arttırıyor da. Anlatının masalsı yanı insanı içine çekiyor, bunun yakın dönemde yazılmış bir kurmaca değil de, çok eski zamanlara dayanan bir metin olduğu hissini yaratıyor (ki aslına bakarsanız, bir bakıma öyle de). İhsan Oktay Anar kitabında, özellikle tarihten ve felsefeden bol bol yararlanıyor, bilenin yakalayabileceği göndermeleriyle son derece zengin bir ağ örüyor. (Dediğim gibi, ben bu göndermelerin çok büyük bir kısmını kaçırdım aslında.)

Kesinlikle tekrar tekrar okunması gereken, her okumada da size daha önce fark etmediğiniz yanlarını gösterecek bir eser. Başlarda, hele de bu tarza alışkın değilseniz, biraz sabretmek gerekiyor ama bence buna değiyor. Sınırlı sürede okumak zorunda olmasaydım, her öykünün, her karakterin tadını ayrı ayrı çıkartmak isterdim. 2019 bitmeden başarabilirsem bir kere daha okumak, bunu da bu sefer daha dikkatli, daha detaylı bir şekilde yapmak istiyorum. 

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

4 yorum:

  1. Bende İlban Ertem'in çizgi romana uyarladığı versiyonu var, henüz okumadım ama hem onu hem de aslını okumayı çok istiyorum. Ama çizgi romanda, bahsettiğin alt metinleri yakalamak mümkün olmaz diye düşünüyorum, sanırım o daha olay ve diyalog odaklı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk önce romanı, sonra da çizgi romanı okumak keyifli olabilir. Çizgi romanı da bir ara okumayı istiyorum. Romandan geriye neler kalmış, neler çıkartılmış karşılaştırmak isterim.

      Sil
  2. Benimde merak ettiğim kitaplardan. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öneriyorum! İyi okumalar şimdiden. :)

      Sil