ARKA KAPAK
• Alaycılıkta kara kuşak sahibi, ukala bir diplomat,
• Kendi arkadaşlarını bile vurmaya bayılan sosyopat bir biliminsanı,
• Galaksinin en büyük çipini omuzlarında taşıyan zeki bir teknoloji manyağı,
• Öfke kontrolü sorunları yaşayan uzaylı bir savaşçı,
• Dişli bir dişi pilot; merak ediyorsanız, kesinlikle Ty’a âşık değil.
Üstelik Ty’ın en büyük sorunu ekibi de değil; o sorun, boyutlararasından kurtardığı Aurora Jie-Lin O’Malley olacaktır. İki yüz yıl boyunca bir uyku kapsülünde mahsur kalan Auri hem zamandan hem kendi derinliğinden bihaberdir. Ancak milyonlarca yıldır hazırlığı yapılan bir savaşın katalizörü olacaktır ve Ty’ın eziklerden ve disiplin sorunu yaşayan uyumsuzlardan oluşan ekibi, galaksinin tek umududur.
KİMSENİN KORKUSU OLMASIN.
YORUM
Bilen bilir, bu yazar ikilisinin ilk serisi Illuminae Files’ı ben çok sevmiştim. Her kitabı çıktığı gibi okumuş, üçüne de beş yıldız vermiştim. Geçenlerde çıkarttıkları kısa, “novella” tadındaki Memento’yu okuduktan sonra en sonunda Aurora Rising’e başlamaya karar verdim. Sonuçta, her kitabına beş verecek kadar sevdiğim bir serinin yazarları yeni seri yazmış; sevmemem mümkün mü?
Mümkünmüş ya. Bakın bu hayal kırıklığıdır.
Öncelikle, kitap 7 farklı karakterin ağzından anlatılıyor. Her bir bölümü başkasının açısından okuyoruz: Tyler, Auri, Kal, Cat, Finian, Scarlett ve Zila. İlk kitapta Zila’nın bölümleri epey kısa, “Zila’nın ağzından da yazmadık demesinler” diye yazılmış sanki. Ben anlatıcının sürekli değişmesini pek sevmiyorum. İlla 7 karakterin hareketlerini takip etmek istiyorsak, bunu üçüncü kişiden de yapabiliriz. Sürekli başkasının anlatması bir yerden sonra sıktı beni.
Karakterlerde potansiyel yüksekti. Çok ilginç işler yapılabilirdi. Kaufman ve Krisoff’un yarattığı bu gelecekte, insanlık uzaylılarla tanışmış ve onlarla uzun süre savaştıktan sonra artış işbirliği halinde. Bu uzaylılardan ikisi Kal ve Finian. Türkiye’deki blog aleminde bu şeylere çok dikkat etmediğimizin farkındayım, ama yurtışında LGBT+ karakterlerin kitaplardaki varlığı epey önemli bir noktada ve yazarların yapabileceği onlarca şey varken, tek yaptıkları Finian’ı biseksüel yazmak.
İşin içine uzaylılar girince cinsiyet, kimlik, cinsellik gibi konulardaki birtakım sorulardan ve karakterlerden kaçmak ağzımda kötü bir tat bıraktı benim. Potansiyel yüksek ama bunu kullanmamışlar. Bu kitaptaki uzaylılar ya insana bile benzemeyen tuhaf şekillerdeler ya da insanlardan tek farkları ciltlerinin rengi. Kal mesela, normalde çok seveceğim bir karakter olarak tasarlanmış ama bunu o kadar belli ediyor ki yazarlar, gözümüze o kadar sokuyorlar ki, ondan bile soğudum açıkçası. Kendisi Sarah J Maas’ın perileri tadında. Sanki biri Rhys’a bakmış ve demiş ki, “Ben bu konsepti kullanırım”.
Scarlett ve Tyler ikiz kardeş. Karakter tasarımları bana 2010lardaki lise kurgularında gördüğüm popüler kardeşleri anımsatıyor. Bunu alıp biraz evirip çevirmeye çalışmışlar gibi ama neden yapmışlar bunu, onu pek anlamadım. Lise kurgusu değil sonuçta bu kitap. Scarlett’ı “kötü ponpon kız” karakterinden bir tık daha güzel yazmışlar ama eğreti duruyor.
Bir de ben “seçilmiş kişi” kurgularından çok sıkıldım. Auri de burada bir seçilmiş kişi olarak karşımıza çıkıyor. Auri’nin seçilmesi tamamen şansa bağlı ama yine de yapabildiği birtakım şeyler var ve bunlar Auri’nin çabalarına ve çalışmalarına bağlı değil; tamamen onun “seçilmiş” olmasıyla alakalı. Kitabın kurgusunu açık etmeden bunu anlatma şansım yok ama ben cidden bir karakterin özel olduğu kitaplardan yoruldum. Çok fazla okudum herhalde, artık kabak tadı vermeye başladı.
Sevmediğim bir başka şey de, karakterlerimizin sürekli birbirlerini kesmeleri. Bir-iki kereden bahsetmiyorum. Her bölümde biri bir diğerini gözleriyle yiyor resmen. Auri’nin ilk bölümlerinde, kız iki yüz yıllık bir uykudan uyanmış, ama ilk yaptığı şey Tyler’ın ne kadar yakışıklı ve seksi olduğuna dikkat etmek. Hadi tamam, Auri’nin karakteri bu herhalde desek, yedi karakterin altısı mı böyle olur? Bir tek Zila’dan görmüyoruz bunu, onun da bölümleri toplasan iki sayfa anca ediyor zaten.
Kariyerlerini oturtmuş iki orta yaşlı yazardan ziyade, 13-14 yaşındaki iki ergen yazmış sanki kitabı. Hatta ergenler bile daha az yer veriyordur bunlara kitaplarında. (Kendimden hatırlıyorum.) Okurken sık sık, “Ya anladım, evet yakışıklı, evet seksi, ama sizin daha önemli işleriniz yok mu?” diye düşünüp durdum.
Şu yorumu yazarken kitabın puanını düşüresim geldi. Yine sinirlendim ha. Üç puan vermiştim çünkü bütün bunlara rağmen kitabı okurken eğlendim ve 500 sayfalık kitap iki günde bitti. Aşırı akıcı, bir kere karakterlere alıştınız mı sürekli anlatıcının değişmesi biraz yavaşlatsa da epey hızlıca okuyabiliyorsunuz. Kurgu çok sağlam değil ama yine de eğlenceli bir şeyler çıkartmışlar. Ha, yanlış anlaşılmasın, kimseye gidip de bu kitabı okumasını önermem. Ama boş beleş keyif için yine de okunabilir. (Ben ikinci kitaba öyle başladım mesela.)
Dayanamadım, gittim puanımı 3'ten 2'ye düşürdüm.
Sonuç olarak, eğer Amie Kaufman ve Jay Kristoff’tan bir şeyler okumak istiyorsanız Aurora’yı boş verin ve Illuminae okuyun. Bu kitap olmamış pek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder