İstanbul Kitap Fuarı - 16 Kasım 2014


Gelelim 16 Kasım'a... 16 Kasım'da hiçbir Wattpad işi yoktu, o yüzden biraz daha "rahat" olduğum söylenebilir 15'e göre, fakat o gün de o kadar yoruldum ki, 15'ten pek bir farkı kalmadı bir noktada. Şöyle ki, 16'sı fuarın son günü olduğu için zaten etraf durgundu, fakat bu sefer bayağı geçe kadar orada kaldım ve yine de aynı şekilde yoruldum. Neyse hepsine sırayla geleceğim zaten.

Öncelikle sabah fuarın açılmasına on beş dakika kala 10. salona giden koridorun önündeydim, sonra oradaki görevliyle biz önceki gün de konuşmuştuk biraz, beni Müptela standında çalışırken görmüş işte, erkenden içeri girmeme izin verdi ben yardım etmek adına erken geldiğimi belirtince. Ondan önce Filiz'i aramıştım beni alsın diye, canım arkadaşım on beş dakikacık var diyerek beni almaya gelmemişti, standa vardığımda yaptığım ilk iş bunu yüzüne vurmak oldu :D

Herkesle selamlaştıktan sonra bavulumu koydum kenara, sırt çantamı da çıkarttım, başladım yardıma. Kimse yapmadığından poşetlere ayraç ve minik kitapçıkları koyma görevini üstlendim, eğlenceliydi. Günümün geneli aslında standda durup işte kitaplara bakmak ve eğer yapan yoksa poşetlere ayraç falan doldurmak, arada sırada fiyat okutup müşterilerden para almakla geçti. Burak abi sağ olsun benden hiç bıkmadı :D Günün en aksiyonlu yanlarından biri benim Edgar Allan Poe'nun şu "bütün hikayeleri" kitabını neredeyse satmak üzere olduğum andı benim için... Eğer son anda vazgeçmeselerdi satıyordum o kitabı! Neden bilmiyorum fakat gün içerisinde ne zaman biri Poe'ya ilgi gösterse veya satın alsa, gidip bunu Filiz'e haber verdim. Bizim için böyle bir sevinç unsuruydu o kitap garip bir şekilde. 

O gün dört imza günü vardı; Nehir Erdem, Işıl Parlakyıldız, Nurgül Çelebi ve Meral Kır. Ben kitaplarımı önceki gün imzalatmış olduğumdan imzalara katılmadım, zaten şu ana kadar Nurgül Çelebi veya Meral Kır da okumadım, o yüzden imzalar sürerken standdaki satışa yardım etmeye devam ettim genel olarak. Meral Kır'ın akşama doğru olan imzası asıl hareketliliği içeriyordu çünkü hem kalabalık daha fazlaydı, hem de başka bloggerlar falan gelmişti standa ona destek olmak için ^^ Hatta bu sayede hem Berfim'le (Küçük Kız), hem de Eren'le (Saklama Kabı) tanışmış oldum. İkisi de çok samimi, çok tatlış insanlardı bence. :3

Günün en saçma sapan anı da öğle yemeği yemeye çalıştığımız o dakikalardı... Ben çömelerek, Filiz'e sandalyede oturarak, bir yandan yemek yemeye çalışıyoruz, bir yandan da açılan kapıyı kapatmaya çalışıyoruz... Zaten standın şu kapalı odası çok küçüktü, bir de işte iki kişi yemek yemeye çalışınca iyice küçüldü. Sonrasında işte Filiz biraz kaykıldı, yanına sığıştım falan. Orada otururken daha iki ay öncesine kadar birbirimizi tanımadığımızdan ve öyle bir anın yaşanacağının hiç aklımıza gelmeyeceğinden falan bahsettik. Genel olarak komikti :D 

Birkaç tane saçma sapan selfie çekildik; o resimlerde böyle "nerelere insan sıkışabilir" temalı kareler oldular :D En son iki kişi başlayıp sekiz kişi biten bir resim hatırlıyorum ben. Hiçbiri benim telefonumdan çekilmediği için ekleyemiyorum ne yazık ki :( Ama cidden eğlendim o resimlerde :D Eminim hepsinde kötü çıkmışımdır kgshdf Neyse :D

Akşama doğru işte imza günü falan bittikten sonra Filiz'le gidip son kitap alışverişlerini tamamlayabilmek için sanırım Burak abiye bir on beş dakika kadar yalvardım, işte izin versin de çıkalım diye, en sonunda kabul etti ve 15'inde yaptığımız maratonun bir benzerini de 16'sında yaptık. Koştur koştur oraya, koştur koştur buraya, oradan şunu al, buradan onu al, falan filan derken 15'inde aldığım kadar kitap daha alarak sonlandırdım günü resmen. 16'sına elbette daha az parayla başlamıştım çünkü birkaç tanecik yayınevi, çok az sayıda kitap kalmıştı... yani ben öyle düşünüyordum en azından. Filiz'in ısrarlarıyla aldığım kitaplar var, çok uyguna geldiği için aldığım kitaplar var... Var da var yani.

Neyse, kitap faslı da bittikten sonra koştur koştur tekrardan Müptela'ya döndük. Kitapları altlardan çıkartma, açık olan paketlerdeki kitapları kolilere doldurma, yani genel olarak "toplanma" başlamıştı. Hemen ellerimizdeki poşetleri eşyaların arasına koyduk ve yardıma başladık. Günün en yorucu ve en eğlenceli zamanı buydu sanırım, çünkü bir yandan kitapları toparlamaya çalışıyoruz, bir yandan sohbet muhabbet, şakalaşma derken saat ilerliyor. Bir noktada annemi arayıp gecikeceğimi haber vermem gerekti. (İyi ki de yapmışım, o haliyle bile endişelenmişler... Zincirlikuyu'da beni beklemekte olan annemin yanına vardığımda saat 23:20 falandı.)

Kolilemenin bir noktasında Canan abla elime bir fotoğraf makinesi tutuşturdu, insanlar çalışırken rastgele kareler çekmemi istedi. Ben de saçma sapan bir sürü fotoğraf çektim. Sağa gidiyor iki kare alıyor, sola gidiyor bir iki kare daha alıyordum resmen. Sonra oradaki işim bitince, diğer Yabancı ve İthaki standlarına da gitmemi söyledi; ben de gittim. Poz vereni mi dersiniz, yoksa makineden kaçanı mı, hepsi vardı ve herkes son hızla kitapları toplamaya çalışıyordu. Koştur koştur iki standda da işim bitince Müptela'ya geri döndüm ve kamerayı Canan ablaya verdiğim gibi kolilemeye yardıma devam ettim.

Filiz'le çok iyi bir takım olduk bunda valla :D Ya o kitapları bana veriyor, ben koliye diziyordum; ya da tam tersini yapıyorduk :D Bir noktada Pena Yayınları'nın yere düşmüş ayraçlarından almaya gittik, hemen çaprazımızdaki standdı zaten. Onlar çabuk toparlanmış olduklarından standı da yıkmaları hızlı olmuştu. Pegasus'a da baktık fakat yerde bile, bir tanecik ayraç yoktu... Bir tane bile... Boynu bükük, geri döndük kitap kolilerine :D

Bir noktada küçük odadaki buzdolabını götürdüler ve çıktı tüm yemekler ortaya... Meyve suları, ayranlar, cipsler, kuru yemişler falan filan derken, diğer (sanırım İthaki'ydi) standdan gelen tatlıyı mideye indirdikten sonra kitap toparlamaya ara verme ve tıkınma faslı başlamış oldu. Bu süreçte Filiz bizi gerçek, ama saçma bir hikayeden çıkıyormuşcasına komik hikayeleriyle gülmekten öldürdü. (En azından ben. Oldukça çok güldüğümü hatırlıyorum.)

Biraz daha iş yaptıktan sonra da, en azından bizim için, gitme vakti gelmişti. Saat oldukça geç oluyordu ve annemin beni parçalamaması için çıkmam gerekiyordu; Filiz'in de evine dönmesi gerekiyordu falan filan derken o, Cansu ve ben beraber çıkıp günü böylece sonlandırmış olduk.
Aldığım kitaplar:
Şimdi öncelikle gün içerisinde yaşanmış herhangi bir önemli olayı unutmuş olabileceğim için Filiz'den özür dilerim :D Lütfen beni parçalama :D Onun dışında, benimkisi nasıl bir yorgunluksa, iki günlük fuar macerasını anlatmam bile iki ayrı güne denk geldi, herhalde fuar çalışanı olsaydım anlat anlat bitiremezdim... Bundan sonraki yazı, son TÜYAP içerikli yazı olacak ve sonunda (SONUNDA) aldığım, edindiğim kitapları sizlerle paylaşacağım! Hepsini okumak için çok sabırsızlanıyorum, fakat bakalım ne ara okumaya başlayabileceğim.. dın dın dın.

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder