Adı: Fırtına
Orijinal Adı: Tempest
Yazarı: Julie Cross
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 368
Goodreads Puanı: 3.72
Seri: Tempest #1
Puanım: 3/5
Puanım: 3/5
Günümüzde: Jackson ve Holly birbirine sırılsıklam âşık.
Gelecekte: Holly, Jackson'ın kollarında can verecek.
Geçmişte: Jackson kaderi değiştirmeli.
Sene 2009. On dokuz yaşındaki Jackson Meyer üniversiteli sıradan bir gençtir… Zamanda yolculuk yapabilmesi dışında. Ama bu yolculuklar filmlerdeki gibi değildir. Zaman sıçrayışlarından sonra şimdiki zamanda hiçbir şey değişmez, uzay-zaman sürekliliği sorunları da olmaz. Sıçrayışlar eğlencelidir ve kimseye zarar vermemektedir.
Ta ki yabancıların Jackson ve kız arkadaşı Holly'nin odasına daldığı ve Jackson'la mücadele ederlerken genç kızın ölümcül bir yara aldığı güne kadar. Panikleyen Jackson iki yıl geçmişe, 2007'ye sıçrar ancak bu seferki yolculuğu öncekilere benzemez. 2007'de mahsur kalmıştır ve geleceğe dönememektedir. Üstelik 2009'da Holly'yi vuran kişiler de Jackson'ı aramak üzere geçmişe giderler ve bu "Zamanın Düşmanları"nın güçlü, genç zaman yolcusunu kendi saflarına çekmek için yapmayacakları şey yoktur. Ya onu yanlarına çekecek… ya da öldüreceklerdir. Jackson, Holly'yi, hatta tüm dünyayı kurtarmak için ne kadar ileri gitmeyi göze alacaktır?
Bu kitapla çok önceleri, daha yurtdışında ilk çıktığında tanışmış fakat sonralarında bir ekopyasını bulmayı başaramadığım için okumamıştım; eh, üzerinden zaman geçtikçe de okumadığım 239849324 kitaptan biri olarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştı. :P Sonra Pegasus'tan çıktığını öğrendiğimde ilk işim - düzeltme: fuardaki ilk işim - gidip almak oldu, çünkü çok merak ediyordum! Zaten ben okumaya başlamadan önce Filiz bana çok seveceğimi söylemişti, ben de artık en sonunda bunun gazıyla ve içimde büyüyen merakla kitabı okudum.
Başlarken aslında pek bir beklentim yoktu, yazar ne tür bir kurgu sunabilir diyerekten kendimi her şeye açık tutmuştum. "Öyle olacak," ya da "Bu tarz bir şeyler okuyacağım," gibi bir sınırlama getirmemiştim algıma. İyi ki de getirmemişim, çünkü bir şeyler kursaymışım kafamda hiçbir şekilde tutmazmış. Kitabı bitirdikten saatler sonrasında bile düşünüyorum fakat yerine oturmayan o kadar çok şey, cevaplanmamış o kadar çok soru var ki, kendimi daha fazlasını merak ederken buluyorum.
Şöyle ki, yazar hikayeyi oldukça dağınık kurmuş ve ben dağınıklığı pek seven birisi değilimdir, en azından bir şeyleri anlamaya çalışıyorsam. İlk önce ana olayları bilmek, işleyişi öğrenmek, sonra detaylara dalış yapmayı tercih ederim. Bu kitap bana tam tersi bir yolculuk sundu. Zaman yolculuğuyla ilgili bilinen detayları alacağım, birleştirip kafamda bir mantık çerçevesine oturtacağım derken canım çıktı ve hala da net bir şeyler yok elimde. Kitabın bu yanı bana pek hitap etmiyordu anlayacağınız. Yazar bu zaman yolculuklarını daha bir anlamlı yapsaymış belki daha çok sevebilirdim çünkü o zaman kitabı anlardım. Bu haliyle kitabı okudum okumasına da, öğrendiğim yer yeni bilgiyle aklımdan "Yazar bunu bilerek mi yapmış, yoksa gerçekten de kurgularken büyük sıkıntılar mı çekmiş?" diye geçirmeden edemedim.
Serinin devamını okumayı başardığımda - Pegasus yakın bir gelecekte, ben bu kitaptaki olayları unutmadan çıkartırsa eğer - aklıma oturacağını umuyorum tüm olan bitenin, çünkü CIA, zamanda yolculuklar, başlangıç kalelerin değişmesi, Zamanın Düşmanları, genetik deneyler, falan filan derken birçok aksiyon yaşandı; fakat bu aksiyonlardan sonra hiçbir şey durulmadı. Hani genelde seri kitapları bile olsa kitabın bir sonu vardır ya, bu kitabın da bir sonu vardı, bu inkar edilemez fakat bir seri kitabı için bile tam bir sondu denemez. Yani diğer kitapların daha sağlam olacağı konusundaki umuduma tutunuyorum.
Bütün bunlar dışındaysa, kitabın orijinal bir kurgusu olduğunu kabul etmem gerekir fakat dengelenememiş gibiydi: Jackson ve Holly'nin aşkı, bütün bu zaman yolculuğu olayının çözülmeye çalışılması, CIA ajanları ve bilinmeyen gerçeklerin ortaya çıkması derken yazarın bazı şeylere bazı anlarda gereğinden fazla odaklandığı hissine kapıldım. Ne tam bir aksiyon yaşandı ne de tam bir aşk romanıydı; arada derede bir şeydi benim için yani.
Çeviride beni öyle aman aman rahatsız eden bir şey yoktu ve oldukça akıcıydı; başladığım gibi bitirdim diyebileceğim kadar hızlı okuduğum ve okurken de eğlendiğim - yoksa o kadar hızlı okuyamazdım - bir romandı. Hani bazı şeyleri tam olarak kavrayamamış olmama rağmen gerçekten eğlendim ve öğrendiğim her yeni şeyde, yazarın okuyucuya sunduğu yer yeni olayda, biraz daha içine girdiğimi hissettim.
Ayrıca kapağı ve kitabın hardcover bir şekilde basılmış olması da işleri değiştiriyor - baskısına bayıldım! Normalde hardcover basılmış kitaplardan kaçınırım çünkü 30tl gibi süperli fiyatları oluyor fakat fuardan aldığım için (ve fuardan gerçekten çok kitap aldım) çok da suçlu hissetmiyorum. Pegasus yavaş yavaş bu tür kitapları böyle basmaya başladığı için korksam da yapacak bir şey yok; meraklandık mı alıp okuyoruz işte...
Sırf 30 tl gibi uçuk bir fiyatı-bana göre- olduğu için uzak duruyorum bu kitaptan. Öğrenci milletiyiz sonuçta 30 tlye 6 kitap alırım ben ;)
YanıtlaSil(Bunları da neden söylediysem şimdi.. :/ )
Valla haksız değilsin yani *-* Ben de fuardan almasaydım asla almazdım sanırım :D
Sil