Yorum: Başmeleğin Gözdesi (Guild Hunter, #3) - Nalini Singh

Adı: Başmeleğin Gözdesi
Orijinal Adı: Archangel's Consort
Yazarı: Nalini Singh
Yayınevi: Orion
Türkçe: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 329
Goodreads Puanı: 4.24
Seri: Guild Hunter #3
Puanım: 3/5

Nalini Singh, meleklerin hüküm sürdüğü, vampirlerin onların sadık hizmetkârları olduğu ve en büyük bedeli masumların ödediği nefes kesici dünyaya geri dönüyor.

Vampir avcısı Elena Deveraux ve sevgilisi, ölümcül Başmelek Raphael New York'a geri döndüklerinde yeni bir tehlikeyle karşı karşıya kalmışlardı... Bir okula saldıran vampirin geride bıraktığı manzara tamamen dehşet vericiydi; ve bu daha bir başlangıçtı. Kana susamış vampirlerin sayısı bir bir artarken şehrin sokakları kana bulanmıştı. Daha da kötüsü Raphael'in kendisi de yavaş yavaş kontrolünü kaybetmeye başlamıştı; gökyüzünü açıklanamayan kara bulutlar kaplamış, yeryüzü sarılmıştı. 

Kehânet ürkütücü bir şekilde gerçekleşiyordu: Hain ve kadim bir ölümsüz diriliyordu. Vahşi rüzgârlar onun adını fısıldıyordu: Caliane. O, oğlu Raphael için geri dönmüştü. Bunun için yolunun üzerinde ne varsa yok etmeye hazırdı, ve yolunun üzerinde tek birisi vardı: Elena, oğlunun yok edilmesi gereken gözdesi...

Açıkçası kitabı beğendim mi beğenmedim mi pek emin değilim. 

Yani, karakterleri gerçekten çok seviyorum ve onlar hakkında yeni şeyler öğrenmek, gizemli geçmişlerinin parça parça ortaya çıkması hoşuma gidiyor. Bu kitapta Illium'un annesini gördüğümüz gibi, Raphael'in annesi ve ikili arasındaki ilişki hakkında daha net bir fikir ediniyoruz. Aodhan, insanlardan hala hoşlanmasa da insan içine çıkma konusunda bir çaba harcıyor. Elena ile babası, babasının ikinci eşi ve Elena'nın yarı kardeşleri arasında olaylar gelişiyor. Bunlar hep kitabın sevdiğim kısımlarıydı. Karakterler arası ilişkiler yani.

Ama aynı zamanda kitapta aksiyon adına hiçbir şey yoktu neredeyse... Tüm kitap Raphael'in annesi Caliane'in uyanması üzerine kurulu olduğu için, kitabın büyük bir bölümü bu başmeleğin uyanışıyla dünyada gerçekleşen sıradışı olayları anlatıyordu. Seller, tsunamiler, depremler, Elena'nın hayatına kastedilmesi, normal dışı davranan vampirler, falan filan, klasik Lonca Avcısı dünyası işte.

Şimdi diyebilirsiniz, "Ama Ezgi, baksana birçok olay olmuş," diye ama açıkçası olaylar olmuş gibi hissetmiyorum çünkü kitabı okurken gelişen olaylar bana pek bir şey yaşatmadı. Normalde, karakterlerle birlikte heyecanlanır karakterlerle birlikte üzülürüm fakat Archangel's Consort boyunca ara ara meraklandığım veya kitabı okumaya devam etmeyi istediğim olduysa bile, kitap genel olarak heyecanla akıp gitmedi. 

Bir de işin kötü yanı, hala A Court of Thorns and Roses'ın etkisinden çıkamadım ve ara ara Rhysand ile Raphael'i karşılaştırıyorum. (Kesin isim benzerliği yüzünden, yoksa iki karakterin tek ortak noktası çok güçlü olmaları olabilir.) Ya bu kitaba ve seriye yazık ediyormuşum gibi hissediyorum çünkü çok net bir şekilde aklım başka bir seride, (resmen kitapları aldatıyorum be) ama yapacak bir şey yok. Sonsuza dek kitap okumaktan kaçamam ya?

Not: Aodhan, Venom, Illium, Galen, Dmitri, Naasir ve Jason bence çok ilginç karakterler (gerçi neden bu yedili içinde bir kadın yok, onu yazar ileride açıklar mı merak ediyorum) ve seriye devam edersem sanırım bu karakterler hakkında daha çok şey öğrenme umuduyla devam ederim. (Ya da gelecekte seriyi eskiden sevdiğim kadar sevmeye devam edeceğimin umuduyla.) Neyse ki kitapları hızlıca okuyabiliyorum.

Çok detaylı bir yorum yapamadım fakat gerçekten, bu kitap hakkında ne düşündüğümü ve hissettiğimi çözebilmiş değilim. Verilecek doğru puan ne olur bilemediğimden en ortalama puan olan 3'ü vermeye karar verdim, o kadar bilmiyorum yani.


Not 2: Umarım kitaptaki tüm consort ifadelerini gözde kelimesiyle değiştirmemişlerdir çünkü pek alakaları yok gibi... (Çeviriyi okumayınca ben.)

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder