Adı: Beware the Wild
Yazarı: Natalie C. Parker
Yayınevi: HarperTeen
Sayfa Sayısı: 327
Goodreads Puanı: 3.77
Seri: Beware the Wild #1
Puanım: 4/5
It's an oppressively hot and sticky morning in June when Sterling and her brother, Phin, have an argument that compels him to run into the town swamp—the one that strikes fear in all the residents of Sticks, Louisiana. Phin doesn't return. Instead, a girl named Lenora May climbs out, and now Sterling is the only person in Sticks who remembers her brother ever existed.
Sterling needs to figure out what the swamp's done with her beloved brother and how Lenora May is connected to his disappearance—and loner boy Heath Durham might be the only one who can help her.
This debut novel is full of atmosphere, twists and turns, and a swoon-worthy romance.
Beware the Wild, bana bazı açılardan Naomi Novik'in Uprooted'ını anımsatsa da, aslında iki kitap birbirinden bayağı ayrışıyor. (Bu kitap bana aynı zamanda bundan hemen önce okuduğum kitap olan The Darkest Part of the Forest'ı da anımsattı.)
Sterling'in ağabeyi Phineas, ettikleri bir kavga sonucu kasabadaki bataklığa giriyor ve onun yerini Lenora May alıyor. Bu bataklığın insanları içine çektiği ve bir nevi yediği hakkında birçok hikaye, birçok masal var ve genel olarak kasaba halkı, bataklığın gerçekten tehlikeli olduğunu tam olarak kabul etmese bile, ondan uzak durmaları gerektiğinin farkında. O yüzden Phineas akşam eve geri dönmeyip yeri Lenora May tarafından doldurulduğunda, ağabeyini hatırlayan tek kişi olarak onu bulup geri getirmek Sterling'in başına kalıyor.
Uprooted, "insan yiyen bataklık" temasına benzer bir şey içeriyordu, tek fark orada bahsedilen şey bir batalık değil ormandı ve Beware the Wild'dakinin aksine, Uprooted'ın dünyasında büyü somut bir gerçeklikti.
Bataklık açıkçası olmasını bekleyeceğim kadar korkutucu veya ürkünç değildi ama kitabın konusu hoşuma o kadar gitti ki, okurken bu durum beni hiç rahatsız etmedi. Sterling'in, inatçılık ve Heath'in yardımı sayesinde ağabeyinin peşinden koşması gerçekten başarılı anlatılmıştı bence. Kitaptaki, "bataklık tarafından alınan birinin hafızalardan silinmesi" olayı iyi düşünülmüştü ve kurgudaki yeri epey sağlamdı.
Karakterler hakkında biraz daha detay okuyabilseydik ama kitabı daha çok severdim diye düşünüyorum. Phineas ve Sterling arasında güçlü bir ilişki olduğunu, iki kardeş olarak aralarının epey iyi olduğunu biliyoruz fakat kitap, Phineas'ın bataklığa gitmesinin ardından başladığı için bu ilişkiyi aslında hiçbir zaman görme şansımız olmuyor. Genel olarak bu benim Phineas için endişelenmemi engellemediyse de, bazı yerlerde ağabey-kardeş ilişkilerinin nasıl işlediğini görmüş olmayı diledim. (Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi, yazar arada Sterling'in bazı anılarını anlatsa da şahit olmak kadar etkileyici değildi okumak.)
Onun dışında, Heath ve Sterling'in kısa da olsa bir geçmişleri var ve bence yazar bundan da bahsedebilirdi. Karakterlerin geçmişte hiçbir şey olmamış gibi ilerlemeleri hoştu, kimse bu açıdan çocukça davranmadı ve bunu başarılı buldum, ama okuyucuya daha çok detay sunulabilirdi diye düşünüyorum. Karakterler arası ilişkileri görmeyi, okumayı, anlamayı seviyorum ve bu kitap bence oldukça olay odaklıydı.
Olay odaklı olması kötü bir şey değil ama beni o kadar da tatmin etmedi. The Darkest Part of the Forest için hissettiklerimin benzerini hissettim. Kitabın bir olay etrafında dönüyor olması güzeldi ve olay da başarıyla anlatılmıştı, ama karakterleri daha çok tanıyabilirdik.
Ayrıca, Sterling ve Phineas'ın babası, hikayede belli bir gerilim ve trajedi yaratılmak için kullanılmıştı fakat bence yazar babalarının gidişi ve yıllar sonra o yeri dolduran üvey babalarının çocuklar üzerinde yarattığı etkiden biraz daha baksetmeliydi. Babalarının şiddet eğilimli olmasının ikili üzerinde derin yaralar bıraktığından bahsedilmişti fakat kitabın önemli bir parçası olmasındansa, "Burada da böyle bir durum var işte, ne yaparsın?" denmiş de öyle eklenmiş gibiydi. Ben açıkçası bu çatışmayı biraz daha görebilmek isterdim.
Heath ve Sterling arasında gelişen ilişki çok hoşuma gitti. Tatlı, şirin ve oldukça doğal ilerlediği için sanırım sevdim bu kadar. Heath'in kendi sorunları vardı ve bazı kitaplarda gördüğümüz her zaman özgüvenli, ne yaptığını bilen ve 16-18 yaşlarında olmasına rağmen sanki 25-30 yıl yaşamış gibi davranan erkek karakterlerden sonra iyi bir değişiklikti. Gerçi böyle dediğime bakmayın, ikili arasındaki ilişki kitapta o kadar da ön planda değildi, yani her şey oldukça pürüzsüz ilerliyordu denebilir.
İkinci kitabı okumayı düşünmüyorum çünkü Beware the Wild bir tek kitap olarak oldukça başarılı. Ayrıca devam kitabı Candy ile alakalı ve Candy, Sterling'in en yakın arkadaşlarından biri olmasına rağmen öyle çok aklımda kalacak ya da kalbime işleyecek bir karakter olamadı. Yani bu kitabı tek kitap olarak alacağım ve bataklığın aldığı insanları unutturduğu gibi, ikinci bir kitap olduğunu unutacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder