Adı: Never Too Far
Yazarı: Abbi Glines
Yayınevi: Simon & Schuster UK
Sayfa Sayısı: 203
Goodreads Puanı: 4.24
Seri: Too Far #2 / Rosemary Beach #2
Format: eBook
He had held a secret that destroyed her world.
Everything she had known was no longer true.
Blaire couldn’t stop loving him but she knew she could never forgive him.
Now, she was back home and learning to live again. Moving on with life… until something happened to send her world spinning once again.
What do you do when the one person you can never trust again is the one that you need to trust so desperately?
You lie, hide, avoid, and pray that your sins never find you out.
İlk kitabı bu kadar beğenmedikten sonra nasıl ve ne diye ikinci kitabı bitirdiğimi - hem de bu kadar hızlı bir şekilde - soran olacaksa, haklıdır valla. Hemen savunmamı yapayım. İlk kitabın yorumunda belirtmiştim, bu kitapta akıcılık var diye ve var, gerçekten de var. Her ne kadar ilk kitaptan hoşlanmamış ve onu oldukça salak bulmuş olsam da - ve aslında bıraksam bırakırdım da, işte - devamını okumak istedim. Bu, şu an elimde olan kitaba devam etmek istemediğimden kaynaklanıyor olabilir ya da sadece merak etmiş de olabilirim. Emin değilim o konuda. Kitaplar da kısa olduğundan, çabucak bitiyorlar.
Doğrusu bu yorum pek uzun olmayacak. Aslında yorum yazmayı düşünmüyordum ama birkaç paragraf da olsa düşüncelerimi yazarsam biraz daha iyi hissedeceğime inanarak geçtim bilgisayarın başına. Öncelikle bu kitap ilk kitap kadar kötü değildi bence. Biraz bakındım Goodreads'te, herkes ilk kitabı çok sevmiş ikinciyi pek iyi bulmamış: Ben ikisini de hiç sevmedim ama ikinci biraz daha iyi gibiydi. İlk kitaptaki hızlı ilerleyiş bunda sadece birkaç ana noktada vardı, onun dışında işler biraz daha sakinleşmiş gibiydi - fakat bu sefer de karakterler iyice kontrolden çıktı.
Bu arada şimdiden uyarayım, eğer bu kitabı okumadıysanız ve okumayı düşünüyorsanız, yorumumu okumanızı önermiyorum çünkü olaylardan bahsedeceğim için - bir de ilk kitabın bıraktığı yeri düşünürsek - spoiler yememe ihtimaliniz cidden yok. Spoiler vermemek için oldukça uğraşan biriyim ve elimden geldiğince az tutacağım ama bazı şeyleri illa ki öğrenirsiniz. Sizi uyarmış bulundum.
Şimdi konuya gelirsek. Karakterler kontrolden çıktı demiştim, değil mi? Şöyle ki, ilk kitapta mesela aşırı umursamaz ve duygusuz ve bilmem ne olan Rush'tan bahsetmiştik ya, bu kitapta o yok. Burada karşılaştığımız Rush, sürekli Blaire'e söylediği üzere, kızın üzerinde yürüdüğü zemine tapıyor - bunu cidden yapıyor. Hayatımda bu kadar daha aşk çocuğu olmuş bir karakter daha görmedim sanırım ben. Blaire de Blaire. Hayır bir insan nasıl bu kadar değişebilir? Bu kadar kısa sürede? Bu kadar aşık olmayı nasıl başarabilir hayatı boyunca aşık olmamışsa? Yahu kaç ay oldu tanışalı, bir de kitabın sonuna bak yani. *Yazar burada kendini sansürlemek için uğraştı. Gerçekten uğraştı.*
Ya da Blaire? İlk kitapta onu sevmiştim ama bu kitaptaki "Ben her şeyi yapabilirim," tavırları cidden sinir bozucuydu. Düşündü ve uyguladı. Başkalarının hislerini tahmin etti ve tahminlerini gerçek kabul ederek bunlar üzerine hareket etti. Rush da Blaire de, ikisi de, o kadar sinir bozucuydu ki bu noktada. Biri diyor "Daha iyisini hak ediyor," öbürü diyor "Onun hayatına uymuyorum". Açık açık konuşmak, karşındakine inanıp güvenmek sanırım çok eski moda kalıyor günümüz çiftlerinde. Biraz açıklık getirin ilişkinize ya. Adam ne yapıyor, kız yine bırakıp gitmekten bahsediyor. En garip gelen şey bana, Rush'ın bu kadar aşık çocuk şeklinde dolanmasına rağmen, Blaire bir türlü inanamıyor Rush'ın kendisini isteyeceğine. Kızım sen salak mısın? Daha ne yapsın çocuk?
Ya çok dizi izleyen babaanne tarzı yorumlar yapıyorum farkındayım ama... elde değil. Neyse ki bu kitap ilkine göre biraz daha oturaklıydı, yoksa ağlayabilirdim. Ya da belki ben alışıyorum diyeceğim de yok, böyle bir şeye alışamaz insan. Hah aklıma gelmişken, zaten benzer bir konuyu Blaire de yoktan var etti - yoktan var etti diyorum çünkü iç konuşmasında bu konudan hiç yakınmamışken birden Rush'a söyledi - konu da şu: Rush Blaire'le görünmekten utanıyor. Yani en azından Blaire'in düşüncesi bu. Bence kitabın bu noktasında yazar bir arkadaşına okuttu, arkadaşı da "Bunlar ne biçim aşık? Tek yaptıkları sadece sevişmek ve olay çıkartmak," deyince yazar geri dönüp tüm kitabı düzenlemektense böyle minik bir sitem ekleyerek gelecekte olayları toparlamayı umdu. Bence yani. Başka açıklaması olan varsa tahminleri alabilirim tabii.
Bir başka şey de, ilk kitaptakinin aksine, bu kitapta Rush'ın bakış açısından da bölümler görmemizdi. Normalde pek sevmem bunu, bu kitapta pek umursamadım gerçi, ama bir seri kitabı yazıyorsanız ilk kitabı farklı ikinciyi farklı yazmazsınız. Bu sadece uyumu bozar. Ya da ne bileyim, ilk kitap tamamen Blaire, ikincisi yarı yarıya, üçüncüsü tamamen Rush olacaksa da olabilir - ama öyle olmadığını zaten biliyoruz; bir dördüncü kitap var ve Rush'ın ağzından. E bu neydi şimdi?
Şimdi dönüp bakıyorum da, pek de kısa bir yorum olmamış benimki. Daha çok söylendim ama ne yapayım, cidden elimde değil. Ha böyle diyorum da, gidip üçüncüyü de okurum kesin biliyorum kendimi. İkiyi okuyan üçü de okur. Neyse ya, zaten daha yıl yeni başladı, kitaplar da kısa, çok bir şey kaybetmedim bence...
seni mimledimmm. :)
YanıtlaSilMimlendin! http://kitapsandali.blogspot.com.tr/2015/01/etkinlik-simdi-mevsimi.html
YanıtlaSil3. Yorum olarak komik olacak ama blogumda senin için bir mim var. Göz atarsan sevinirim :) http://onebetterdayy.blogspot.com.tr/2015/01/book-sacrifice-tag-yine-mimlendim-bu.html?m=1
YanıtlaSil