Bela (The Half Bad Trilogy, #1) - Sally Green | Yorum

Adı: Bela
Orijinal Adı: Half Bad
Yazarı: Sally Green
Yayınevi: Dex
Sayfa Sayısı: 396
Goodreads Puanı: 3.81
Seri: The Half Bad Trilogy #1
Format: Karton Kapak
Sen bir cadısın, yarı Ak, yarı Kara.
Okuyamıyor, yazamıyorsun ama iyileşiyorsun hızla.
Karanlık çökünce kapalı bir yerde kalırsan hasta oluyorsun. Annalise’e çok âşıksın ama Ak Cadılardan nefret ediyorsun.
On dört yaşından beri bir kafesin içinde tutsaksın.
Kaçmalı ve o korkunç, katil babanı bulmalısın.
Bunu başarmalısın, on yedinci yaş gününden önce hem de.
Çünkü sen yok edilmesi gereken bir Bela’sın.

Sınav haftasından herkese selamlar! Nasıl yaptım bilmiyorum fakat araya Bela'yı sıkıştırmayı iyi başardığımı düşünüyorum; yorumu biraz gecikmeli yazsam da, aslında başladığım günün ertesinde bitirdiğim ve garip bir şekilde hızlı okumuş olduğum bir kitaptı bu. 

Neden hızlı okumuş olduğuma şaşıyorum? Şöyle ki, dili pek akıcı değil gibiydi. Daha doğrusu, dili biraz garipti. Kitap ilk önce "ikinci kişi"den başladı. (Evet, gerçekten de "yapıyorsun", "ediyorsun" tarzı bir anlatım vardı ilk başlarda.) Korkmadım değil doğrusu, çünkü biraz ileri baktım bu anlatım devam ediyor mu diye ve ediyor gibi duruyordu; şansıma, sadece birkaç kısım bu şekildeydi. Bir noktada ana karakterin anlatımına geçiyor ve orada kalıyordu yani. Ama o ilk anlarda korkmadım değil.

Genel olarak kitapta birçok şey oluyordu fakat aynı zamanda hiçbir şey olmuyordu. Nathan (ana karakterimiz olur kendisi) çok zor bir hayata sahip ve başından gerçekten korkunç olaylar geçmiş, geçmekte; fakat işin garip yanı, bir saniye bile durup "Bu Nathan da ne çekti be," dedirtmedi yazar. Bu iyi mi yoksa kötü mü inanın bilmiyorum fakat olan bitenin "olup bittiği" gerçeğinin farkında pek olmadım okurken. Belki sürekli bir şeyler olduğundan belki de kitap çok bir boşluk hissiyle başladığından, kitap boyunca süren tempo bana hiç değişmemiş gibi geldi okurken, ki bu doğru değil aslında. Kavga dövüş sahneleri de var, boş geçen an sahneleri de.

Yani biraz sıkıcıydı ve "Keşke ilerlese," ya da "Keşke artık bitirsem," dediğim anlar olmadı değil fakat genel olarak düşününce, kitabın ilerleyişi ve gelecekte olabilecek şeyleri, çok kafama takmadım bunu çünkü tam bir seri girişi gibiydi; bir devamı olacağı çok kesin ve eğer yazar devam kitaplarında işi batırmazsa - ki batıracağını sanmıyorum - gerçekten harika bir ikinci kitabın bizi beklediğine inanıyorum. Oldukça düzgün bir girişti, birkaç şey dışında, yani devamındaki olasılıklar sonsuz.

Kitabın bir erkeğin ağzından anlatıldığı gerçeğini bilmesem pek fazla ayırt edemezdim herhalde, yani Annalise diye bir kıza aşık olması dışında, yani yazar, erkek olduğunu belirtmek için aşırılığa kaçmamıştı ki bu hoşuma giden bir ayrıntıydı. Bazı kadın yazarlar çok uğraşıp başaramıyorlar, bunda o pek yok gibiydi. 

Az önce bahsettiğim "birkaç şey"den biri, dünyanın kendisiydi. Ak ve Kara cadıların olduğu, bu cadıların insanlara Fersiz diye hitap ettiği ve bir sürü büyülü güçten bahsedilebilen bir dünyadayız. Bu bizim günümüz dünyasının, bilinmedik yanı gibi de düşünülebilir fakat şöyle ki, Nathan karakteri çok az insanla iletişim kurduğundan (insan kavramı tüm karakterleri kapsamaktadır) dünyayı pek görmüyoruz ve bu biraz eksik hissettiriyor. Nathan asla yaşanan dünyanın tam bir parçası olamıyor; ya kaçışta ya başka bir şey ve bu yüzden de ben de dünyayı pek kavrayamadım. Sanki yazar dünyayı kurgulamamış da, onun yerine büyük bir boşluk var, o yazdıkça boşlukta birkaç sokak, belki bir orman beliriyor. Birden var oluyor yani. Onun yazmadığı yerler ise hala karanlık, hala boşluk.

Nathan'ın babası hakkında daha çok şey öğrenmek istiyor ve seri devamında ne olacağını çok merak ediyorum. Umarım bir an önce çevrilir de, çok uzun süre merakta kalmam çünkü eğer uzuun bir süre devam kitabına el atmaz isem bu kitabı unutacağımı ve seriye devam etmeyeceğimi biliyorum.

Unutmadan: Aslında kitaba 3 verecektim fakat bende yarattığı o "oturaklı giriş" (seriye iyi bir giriş olduğu hissi yani) nedeniyle 4 vermeye karar  verdim. Güzel kitaptı şimdi. Hakkını yemeyelim.

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder