[BlogTwin] Locke Lamora'nın Yalanları (Gentleman Bastard, #1) - Scott Lynch | Yorum

Adı: Locke Lamora'nın Yalanları
Orijinal Adı: The Lies of Locke Lamora
Yazarı: Scott Lynch
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 584
Goodreads Puanı: 4.27
PİLLİ KÜTÜPHANE'NİN YORUMU İÇİN TIKLAYIN.

"Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğney­le ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor."
Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr'un Belası'nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek… Camorr'un Belası'nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir. İşte o efsanevi "Bela" narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora'dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke'un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır. Yarattığı dünya ve kuvvetli kalemi sayesinde Patrick Rothfuss, Brandon Sanderson gibi isimlerle adı sık sık anılan Scott Lynch, çarpıcı romanı Locke Lamora'nın Yalanları'ında bir macera kitabının sürükleyiciliğini, bir fantastik kitabın yaratıcılığıyla birleştirip üzerine George R. R. Martin'in okuyucuyu beklemediği yerden vurmayı başaran anlatımını katıp, bizlere eşsiz bir hayal dünyası sunuyor.

Bu kitaba kaç puan vereceğime ilk elli sayfadan karar vermiştim.
Yorumuma bunu belirterek başlamak istiyorum, yoksa hiç başlayamayacağım. Kitabı bitirmemin üzerinden sanırım iki, hatta belki üç gün geçmiş olmasına rağmen, normalde kitapları bitirdiği an yorumunu yazmaya girişen ben, ancak oturdum bilgisayar başına - ki bu ilk defa oluyor. Yorum yazmadığım zamanlarda bile bu kadar etkilendiğim bir başka kitap hatırlayamıyorum ben. Ciddi anlamda, açık ara farkla, uzun süredir okuduğum en iyi kitap olduğunu söyleyebilirim.
"Seni zavallı, tatlı ahmak. Gönlünü fena kaptırmışsın. Eh, ne diyebilirim ki Locke. Siki tutmuşsun." Felice hafifçe güldü. "En azından bu sefer tutan ben değilim." - syf. 286
Kitapla tanışmamın öyle özel bir hikayesi yok. Bir gün gördüm, ertesi gün beğendim, fuarda aldığım ilk kitaplardandı. Zaten fuarda sürekli Müptela standındaydım ve orada biraz İthaki, biraz da Yabancı'dan kitaplar vardı; yani Locke Lamora'nın Yalanları bir bakıma sürekli gözümün önündeydi - kaçırmak imkansızdı. Sonra hiç hesapta yokken bir de bu kitabı Filiz'e aldırdım *havalı güneş gözlüklü emoji* Pişman mıyım? Elbette hayır!

Bu kitapla ilgili öyle güçlü duygulara sahibim ki, nereden başlasam, nasıl anlarsam, ne denli detaya girsem de yine de spoiler vermesem diye düşünüp duruyorum; doğrusu pek başarılı da olamıyorum bu konuda. Kitabın olay örgüsüyle ilgili birkaç şey söylesem sanki tüm kitap çözülecekmiş gibi fakat aynı zamanda o kadar detaylı, o kadar karışık, o kadar iç içe ki, birkaç ipliğin açılması hiçbir şeyi etkilemezmiş gibi geliyor. Kitabın kurgusunda ve olayların işleyişine aşık olduğumu söylememe gerek yoktur sanırım, ama ben yine de söyleyeceğim: Kitabın kurgusuna ve olayların işleyişine aşık oldum. Hayatımda bu kadar iyi kurgulanmış, nerede neyi anlatması gerektiğini bu kadar iyi bilen bir başka kitap daha görmedim ben. Gerçekten, çok ciddiyim.
"... Sen ve ben gidip ne bulursak yağmalayacağız!"
"Bak bu kulağa tehlikeli geliyor," dedi Jean.
"Başkaları için öyle olabilir. Centilmen Piçler içinse, eh, bu bizim işimiz."
"Bizim mi?"
"Bizim." - syf. 267
Kitabın zaten "epik fantastik" olması nedeniyle gelen bir karmaşıklık durumu var; sonuçta yeni bir dünya yaratıyorsunuz ve dünyanın dilleri, gelenek görenekleri, falanı filanı hepsi sizin yaratıcı kafanızdan çıkıyor. Bütün bunları birbirini tamamlayan bir bütün yapmak da, kenardan köşeden dökülen bir yıkıntı yapmak da sizin elinizde. Ben şu ana kadar bu kadar bütün olan bir başka kitap daha okumadım. Tabii bunun nedeni daha önce hiç (ve burada vurgulamak istiyorum: hiç) epik fantastik roman okumadığımdan kaynaklanan bir "büyülenme" durumu da olabilir; fakat inkar edilemez, zekice kurgulanmış kitapları ve aynı şekilde zeki ana karakterleri (ve tabii bir noktaya kadar zeki yan karakterleri ve neyi nasıl yaptığını anlamadığınız düşmanları) seviyorsanız bu kitap tam size göre.
"... Neden son yarım saattir gelip geçen herkes güğümüme para atıp bana Videnza'da yaşananlar için üzgün olduğunu söylüyor?"
"Videnza'da yaşananlar için üzgünler de ondan," dedi Galdo.
"Taverna falan yakmadık, Velinimet üzerine yemin ederim," dedi Locke.
"Peki öyleyse," dedi Zincir. - syf. 231
Kitabın çevirisine de bayıldım; hatta o kadar ki, hayatımda ilk defa oturup bir çevirmenin adını araştırdım ve bu kitaptan sonra okuyacağım bir diğer epik fantastik olan Rüzgarın Adı'nın çevirmeninin de Cihan Karamancı olduğunu görünce gerçekten sevindim. Benim bir huyum vardır, normalde çeviri roman okurken aklımdan kitabın orijinalinde söylenmiş olabilecek cümleleri geçiririm ve genelde pek de zorlanmam; mesela şu sıralarda okumakta olduğum en yeni kitap, "Hadi ama," ile başlıyor. Bu kitapta bu tür tahminleri yapabildiğim yer sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Zaten genelde buna çalışmadım çünkü kitap o kadar akıcı, o kadar meraklandırıcı, o kadar heyecanlıydı ki devamını okuma isteğine karşı koyamadığımdan diline o denli yaklaşacak iradem de yoktu. Ama, bu çevirinin gerçekten iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gerek kavramlar olsun, gerek yazarın alabildiğine karışık betimlemeleri, gerekse günlük dil, çevirmenin gerçekten bir harika yarattığı ortada. Bir dili çevirirken büyük ihtimalle en çok zorlanacağımız yeri küfürleridir, ve bu kitaptaki küfürler o kadar doğal geldi ki bana, hiç oturup "acaba bu küfrün İngilizce karşılığı ne olabilir" diye düşünmedim, sonradan alıntılara bakarken asshole'un götoş diye çevrildiğini fark edince de ayrı eğlendim.

Şimdi gelelim karakterlere! Hangi birinden başlasam bilemiyorum. Gerçekten bilemiyorum. Belki George R.R. Martin'le yarışamaz, fakat Scott Lynch de karakterlerini öteki dünyaya yollarken tereddüt etmeyenlerden ve doğrusu birçok kere bu ölümler beni hiç beklemediğim anlarda yakaladılar... Ama tabii ki de kim öldü kim kaldı söylemeyeceğim. Tüm karakterlere pek girmek istemediğim için (çünkü girersem gerçekten çıkamam işin içinden) sadece ana karakter olan Locke Lamora'dan bahsedeceğim, o bile yeterli olur bence:
"... Yaptığımız işte o kadar iyiyiz ki, herif Camorr'un Belası'ndan kızıyla evlenmesini istiyor. Gülünç denebilecek kadar iyi bir izlenime sahibiz." - syf. 210
Locke Lamora: Hayatımda ben bu kadar zeki, bu kadar sinsi ve aynı zamanda bu kadar... nasıl denir, duygusal? bir karakter daha görmedim. Sevdiklerine, değer verdiklerine tam bir sadakatle bağlanan, küçükken oldukça büyük hatalar yapmış olmasına rağmen geçmişin pişmanlığının kendisini durdurmasına izin vermeyen, hem ölümcül derecede zeki hem de teke tek kavgada bir o kadar beceriksiz... Ya ben bu karakteri cidden çok seviyorum. Hani, öyle böyle değil. Gerçekten çok seviyorum. Tüm kitap boyunca, yaptığı planları hayretle okuduğum, kurduğu yalandan dünyalarda kendimce açıklar arayıp pek başarılı olamadığım bir karakterdi. Sanırım yakın zamanlarda bu denli seveceğim bir başka karakterle daha karşılaşamayacağım. Bu tür karakterler sık gelmiyor karşımıza.
"Vurmaya devam et," diye geveledi Locke. Sen vurmaya devam et. Buna bütün gün katlanabilirim. Sen bana... vurmaya devam et... Jean gelene kadar!" - syf. 349
Kitapta okurken içten içe hoşuma giden kısımların altını çizdim, sonra en son bitirdiğimde altını çizdiğim yerleri işaretleyeyim derken fark ettim ki, aslında çok paylaşılası, spoiler açısından meh yerler; fakat kitapla ilgili pek fanart olmadığı için ve kitap sadece kitap olduğu için (film/dizi olmadı) pek görsel bulamadım, görsel bulamayınca da yaptığım alıntı resimleri ciddi anlamda çok saçma oldu, ben de "bununla mı uğraşacağım" diyerek direkt buraya yazma kararı aldım. Zaten kimsenin o görselleri alıp bir yerlere koyacağı yoktu, eğer öyle bir planı olan vardıysa da özür dilerim, ama benden o üstün çaba çıkmadı, çıkamadı. :D (Ben de o yüzden alıntıları paragrafların arasına serpiştirdim *güneş gözlüklü havalı emoji x2*
"Biraz para da lazım olacak."
"Eh, olmasa şaşardım. Neye ihtiyacın varsa hazine odasından al ve hesap defterine kaydet. Ama o parayı çar çur edersen..."
"Biliyorum. Kurşun külçeler, çığlıklar, ölüm."
"Onun gibi bir şey. Biraz ufak tefeksin ama herhalde Jessaline senin cesedinden de birkaç şey öğrenebilir." - syf. 221
Bir de, şimdi bu kitap tam olarak yeni sayılmasa da pek de eski değil, o yüzden serinin ikinci kitabı ne zaman çıkacak en ufak bir fikrim yok ve bunun beni ne kadar üzdüğünü ne kadar söylesem yeterli olmayacaktır. Zaten arkadaşlarım biliyor (hem internet üzerinden iletişim kurduğum, hem de okulda her gün yüz yüze görüştüğüm insanlar; bu ikinci kategorinin ana karakteri ise Baran. Kendisi epik fantastik kitapları çok sever, hatta Zaman Çarkı serisinin büyük bir hayranıdır, çocukla ne zaman karşılaşsam bu kitabı kesinlikle ve kesinlikle okuması gerektiğini söylüyorum) ne kadar sevdiğimi bunu; sürekli gidip yanlarına "Locke Lamora'nın Yalanları çoo...ook güzeeel," diyor ve sonra gidiyorum. Artık Locke'u duyan "Evet evet, biliyoruz Ezgi," deyip sözümü kesiyor, o derece.

Daha ne diyebilirim bilmiyorum. Kitabı daha ne denli sevdiğimi anlatacak bir ifade bulamıyorum sanırım. Aslında kitap hakkında saatlerce konuşabilirim fakat spoiler vermeden ancak bu kadar anlatabiliyorum sevdiğim yanlarını. Okurken ciddi anlamda birçok yerde, Locke'un kafasından çıkan fikirler karşısında Filiz'le oturup karşılıklı "Yok artık," tepkileri verdik.
"Öte yandan sen," dedi adam, dönüp Jean'ın alnını serf fakat dostane bir eda ile dürterek, "sen kılıçla adam öldürmeyi öğreneceksin." - syf. 298
Ha, aklıma gelmişken: Kitap öyle iki günde bitebilecek bir kitap değil. Ben bu türe yabancı olduğumdan hatta, yaklaşık bir haftada bitti. Dili ağır, yani öyle Türk edebiyatının eski örneklerine benzer bir ağırlık değil, fakat Scott Lynch'in yarattığı dünya o kadar canlı ki, ister istemez içine girmeye çabalarken biraz zorlanıyorsunuz. Kitaba tam olarak girmeyi başardığımda aşağı yukarı bir 50-100 sayfa okumam gerekmişti sanırım. Bir de, kitabı o kadar sevmiştim ki, ilk günler kitaba pek dokunmadım çünkü bir an önce okunup bitmesinden korkuyordum. Korkum gerçekten yersizmiş, bunu sonradan öğrendim, çünkü okuyup bir an önce sonunu öğrenmek istediğim anlarda kitap bitmedi. Gerçekten bitmedi. Eren biliyor (kitapla ilgili en çok ona yakındım sanırım) kaç gün uğraştığımı bitirmek için.

Şimdi de bitti ve ben yorumu günler sonrasında yazıyorum, hala kitabın etkisinden çıkamadım. Bunun üzerine bir 600 sayfa daha olsa okurum, valla okurum. Ha, kaç gün sürer bilinmez ama beni boğacağını sanmıyorum. Kitabı bitirdiğimden beri doğru düzgün başka bir kitap okuyamıyorum, elime ne aldıysam damağımda bayat bir tat bıraktı; acı içindeyim dostlar. Hof bu kitabı gerçekten çok sevdim ben ya. Hani öyle böyle değil. Bir de, anladığım üzere, öyle çok dikkat çekmiş bir kitap değil ve bu beni hayrete düşürüyor. Bu kadar iyi bir kitap nasıl ilgi görmez? Anlayamıyorum.

Dipnot: Çıktıktan sonra, bana bu serinin devam kitaplarını alıp hediye falan etmek isteyen olursa, açığım ben haberi olabilir :)) :D Gerçi tahminen, eğer okulda olmazsam, gider çıktığı gün satın alırım; internet siparişi ile uğraşacak sabrımın olduğunu sanmıyorum konu bu seri olunca. Okuyun, okutun! GERÇEKTEN GÜZEL.

Aslında bu kitaba "Yıldızlı 100" ya da "Pekiyi" verecektim, fakat şu an onun için yeni bir görsel hazırlamaya üşendim, sonra halleder eklerim yazıya. O derece beğendim. Yani hala anlamayan olduysa diye son bir tekrar. :D

Ezgi Tülü

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi. 2014'ten beri kitaplar hakkında konuşuyor.

6 yorum:

  1. İliklerime kadar kitabı çok sevdiğini anladım. Hatta o kadar anladım ki gidip almak istiyorum
    ( en iyi ihtimalle doğum günümde hediye olarak aldırabilirim o ayrı ) ithaki yayınlarından şimdiye kadar iki kitap okudum ve benim yayınevi aşkım ithaki. Bilen bilir distoptik romanlar vazgeçilmezimdir ve ithaki en iyi distopya basan yayınevi. Elimde olsa tüm kitaplarını toplar gelirim o derece seviyorum. Gerek ithaki kitabı olması gerek böyle aşkla yazılmış bir yorum beni kitaba çok fazla çekti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İthaki aynı şekilde benim de yayınevi aşkım; çok benzer hislerimiz var o yayınevi konusunda, ve bu kitabı kesinlikle okumalısın diyeceğim ama zaten yukarıda yeterince dedim :D

      Sil
  2. Hislerimiz resmen karşılıklı... Ben de kitabı nasıl sevdim anlatamam ^_^ İthaki ise çıkardığı Tolkien kitaplarıyla gönlüme taht kurdu, ek olarak çıkardığı onca fantastik kitabı da sayarsak favori yayınevim olması hiç şaşırtıcı değil :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben senin Tolkien içerikli yazılarını sürekli görüyorum ya :D Benim de favorilerimden biri oldu İthaki bu kitapla ve sadece bu kitapla ^^

      Sil
  3. Bazı hırsızlar vardır toplumun iliğini kurutur tüy bitmemiş yetimin hakkından yer. Bazıları da vardır ki efsanelerde yaşar. İstemsizce seversiniz onları bağrınıza basarsınız. Kökeni Robin Hood'a dayanan bu hırsızların belki hepsi fakire para ayıracak kadar da melek değildir ama en azından onun olmayan malına el uzatmayacak kadar da yüce ruhludur. Locke Lamora da böyle işte. Kusursuz bir anarşist, fantastik alemin Arsen Lupen'i...

    http://kanvekuller.blogspot.com.tr/2016/02/zubuk-robin-hood-arsen-lupen-locke.html

    YanıtlaSil
  4. Kitap incelemeleri yapabileceğiniz, yazdıklarınızı ve izlediklerinizi paylşabileceğiniz bir forum sitesi. Sizi de ailemizde görmek isteriz. http://www.fantastikbilimkurgu.com/index.php

    YanıtlaSil