Adı: Duygu
Yazarı: Işıl Parlakyıldız
Yayınevi: Müptela Yayınları
Sayfa Sayısı: 662
Goodreads Puanı: -
Seri: -
Anne sıcaklığı, baba emniyeti olmayan bir dünyada ayakta kalmaya çalışan kırılganlık abidesiydi Duygu. Üç yoldaşı vardı onu taşıyan. "Develerim" derdi onlara. O develer ki İstanbul'un en arızalı tipleriydi. Her ne kadar bela makinesi olsalar da Duygu için tek bir gerçek vardı;
"Bekir candı, Ali kandı, Sedat aşktı."
Ve hayat onlar için bir duadan ibaretti. İyiyim…iyiyiz… biz hep iyi oluruz. Güçlü olmayı en zorlu yollarda öğrenmiş dev bir çınardı Sedat. Hayatta yorulmuş, aşktan çoktan vazgeçmişti. Yüreğini ördüğü çelik duvarlar arasına saklamış acımasız bir adamdı o. Acılarla atılmış düğümlerin arasında filiz verebilir miydi aşk? Meleği şeytana döndürüp, şeytanın ruhunu ele geçirebilir miydi aşk?
Yorumuma başlamadan önce bunun normalde yapmayı tercih etmediğim bir şey olduğunu, fakat eğer bir sayfa daha okursam patlayacağımı hissettiğim için yapmayı gerekli gördüğümü belirtmek istiyorum. Duygu kitabını bitirmedim. Öncelikle onu söyleyip, sonrasında geçmek istiyorum yorumuma. Normalde, eğer ilk elli sayfayı geçebilmişsem, bir kitabı sonuna kadar götüren bir insanımdır fakat Duygu bu konuda bir istisna olmayı başarabildi. Toplam 166 sayfa okuduktan sonra bir sayfa daha okuyacak enerjim, dikkatim ya da sabrım kalmamıştı.
Büyük bir beklenti ve heyecanla aldığım bir kitabın beni bu denli rahatsız etmesi oldukça üzücü bir durum; özellikle de bu kitap, önceleri Wattpad'de yayınlanan bir hikayeyken, sonrasında basılmışken. Bir Wattpad yazarı olarak benim de büyük hayallerimden birisidir kitabımın basılması; fakat bu şekilde değil. Neyse, işin Wattpad kısmını karıştırmak istemiyorum bu yoruma ve devam ediyorum.
Kitaptan ilk 30 sayfada nefret ettim. Oldukça klişe bir olay örgüsü (kızın üç tane yakın arkadaşı var, bunlara develerim diyor, geçmişte çok sorunlu olaylar atlatmışlar, develeri aslında İstanbul'da astığı astık kestiği kestik tipler fakat ne akla hikmetse kıza çok şefkatli, çok iyi davranıyorlar, ama unutmayın göz kırpmadan adam öldürebilecek tipteki mafyalardan bahsediyoruz aklınız karışmasın, aynı zamanda kız bunlardan birini seviyor fakat sevdiğinin farkında değil, garip bir şekilde onun da kendisini sevdiğinin hiçbir şekilde farkında değil, ayrıca bu kızın sevdiceğinin sürtük diye tanımlanan bir sevgilisi var ve kız oldukça sorunlu bir karakter, ana karakterimiz bu sevgilinin kendisini kıskandığını fark edemeyecek kadar benmerkezci tabii, neyse oraya girmeyeceğim, aynı zamanda da bu develer oldukça baskın karakterler, bu da ana karakter kızımızı çok güçsüz, ezik bir şey yapıyor tabii), başarısız diyaloglar, kontrolsüz duygu değişimi falan filan derken, ciddi anlamda kitaba nefretle bakmaya başladım.
Klişe olay örgüsünü uzun paragraf içimde oldukça iyi anlattığımı düşündüğüm için, beni rahatsız eden bir diğer şey olan kontrolsüz duygu değişimine geçmek istiyorum. Karakterler, bir an sinirliyken akıllarına komik bir şey geldiğinde gülebiliyorlar, fakat her nasılsa gülmeleri bittikten sonra hiç gülmemişcesine tekrardan sinirli olabiliyorlar; ya da benzer bir durum üzgün oldukları anlar için de var. Bir an çok mutsuzlar, dokunsanız ağlayacak gibi, sonra bir bakıyorsunuz biri bir şey demiş ve hepsi gülüyor, hepsi mutlu, az önceki mutsuz havadan eser yok!
Başarısız diyalogları açmama gerek olduğunu sanmıyorum ve örneklendiremeyecek kadar üşeniyorum. Şimdi aç rastgele bir sayfayı, diyalogu bilgisayara geçir, kim uğraşacak? Onun yerine, kitabı okurken gerçekten hayret ettiğim, "Yok artık," dedirten bir alıntıyı paylaşmak istiyorum. Bakalım neden bu kadar şaşırdığımı anlayabilecek misiniz?
Bu arada resim olarak koymuş olmamın sebebi, az önce diyalog örneği vermemiş olmamla aynı sebepten. Nedense konu bu kitap olunca üzerimi ağır bir üşengeçlik kaplıyor, böyle hiçbir şey yapasım gelmiyor. Neyse, alıntıdaki sorunu herkesin anladığını düşünerek devam ediyorum. Sanırım bir konu bu kadar uzatılabilirdi! Bir arkadaşım ben kitaba daha yeni başlarken, kitabın aslında 300'lü sayfalarda bittiğini, devamındaysa uzatmaları okuduğumuzu söylemişti. Zaten kitabı elime aldığım ilk andan itibaren aklımda aynı soru vardı: "Bir aşk romanında 600 sayfa boyunca ne yazabilirsin ki?"
Sormaz olaydım, demeyeceğim; kitabı elime almaz olaydım! 600 sayfa ne yazmış halen bilmiyor olabilirim fakat bir Trabzon olayı var, ne olay ne olay. Ki ben tahminen yarısında bile bırakmadım okumayı. Bir olay bu kadar uzatılabilirdi sanırım. Ne gerek vardı bu kadar anlatmaya, her olayı yazıp bu kadar detaya girmeye anlamadım ki. Sanırım kitabı bırakmamı tetikleyen son nokta olayların bu kadar uzatılmış olmasıydı. Bir de ben kitaba sıkkın bir şekilde bakarken babam odamın kapısında belirdi, kitaba olan duygularımı anlattığımdaysa da "Zaten sınırlı enerjin var, buna harcama," gibisinden bir şeyler dedi. Oysa ben kendime meydan okumuştum, kitabın sonuna kadar gelecektim! Nerde! (Kitap boyunca nerede'nin nerde olarak yazılması da ayrı rahatsız ediciydi.)
*Derin bir nefes alır, verir.* Bunları söylediğime göre, kadın karakterin bu kadar ezik olmasından duyduğum rahatsızlıkla devam edebilirim sanırım. Kızın geçmişinde "karanlık" olaylar var, çok kötü şeyler yaşamış, böyle vücudunda 9293429852 puro söndürmüşler ve kız onu kurtaran kişinin karşısında, yedi yıldan sonra, sönüyor? Belki ben fazla uçuyorum - pek sanmasam da - fakat eğer o durumdaki ben olsaydım, kimsenin bana Sedat'ın Duygu'ya davrandığı gibi davranmasına izin vermezdim. Ne o öyle? Kız resmen düşüncelerini dile getiremiyor, istediklerini yapamıyor. Biliyorum kontrol manyağı erkekler birçok kadın ve kız tarafından çekici bulunuyor, fakat bu şekilde değil. Bu karakterler çekici olamayacak kadar kıro geldiler bana.
Ayrıca, İstanbul'un en korkulan mafyaları deniyor bu üçlüye, kitabın bir noktasında Duygu'nun Sedat'ın ne günahı olmuş olabileceğini sorguladığı bir kısım vardı. Diyordu ki, işte bu sert kabuğun ardındaki saf ruh da mı kirlenmişti falan. Tam hatırlamıyorum da, ana fikir buydu. Yahu, adam mafya, soğukkanlılıkla adam öldürüyor, ne safı ne ruhu, hangi günahını saysın sana? Bir de, bir noktada bunların "iyi insanlara" bulaşmadığından bahsediliyordu. Böyle "en korkulan mafya" var mıdır acaba?
Işıl Parlakyıldız'ın okuduğum ilk kitabıydı ve %200 olasılıkla son kitabı olacak. Üzerine para verseler bir daha bir Işıl Parlakyıldız kitabı okuyacağımı sanmıyorum; resmen sağlığıma zararlı. Zamanımın yarısı kitaptaki cümle yapılarının yanlışlığına, diğer yarısı ise karakterlere kızmakla geçti! Böyle kitap okunmaz, okunsa bile benim gibi sinirlendiğinizle kalırsınız sadece. Ben bu kitabı baskıya göndermezdim, o kadar sorunları var bence. Neyse, sakinim. Yani, isterseniz okuyun fakat anlayacağınız üzere ŞİDDETLE ÖNERMİYORUM. O kadar ki bütün bunları sadece 166 sayfa okuyarak söyledim.
Devamında belki düzeliyordur da demeyin, neredeyse 200 sayfada düzelmeyen kitap geri kalan 460 sayfada da düzelmez. Yok yani, öyle bir imkanı yok. Kitapla ilgili merak ettiğim tek bir şey var, o da Sedat'ın Duygu'ya aşık olduğu bu kadar belliyken (ciddi anlamda resmen bas bas bağırıyor bunu yazar kitabın ilk 166 sayfasında), Senem'le ne işler karıştırıyor Sedat? Senem ne alaka? Bunu da öğrenmek için okuyacak değilim. Beter olsun.
Goodreads'te sırf "denedim, başaramadım ve beğenmedim" anlamına gelsin diye kitaba 1 puan verdim fakat aslında bunu bile yapmak istemiyorum. O yüzden kitaba puan vermeyeceğim, bir "BİTİRİLEMEDİ" çakacağım. Okumayın, okutmayın. Bu travmadan kurtarın sevdiklerinizi. Beni az çok tanıyanınız varsa bilir, ben kitaplar hakkında bu kadar sert konuşmam. Konuşuyorsam vardır bir bildiğim.
Ayrıca, İstanbul'un en korkulan mafyaları deniyor bu üçlüye, kitabın bir noktasında Duygu'nun Sedat'ın ne günahı olmuş olabileceğini sorguladığı bir kısım vardı. Diyordu ki, işte bu sert kabuğun ardındaki saf ruh da mı kirlenmişti falan. Tam hatırlamıyorum da, ana fikir buydu. Yahu, adam mafya, soğukkanlılıkla adam öldürüyor, ne safı ne ruhu, hangi günahını saysın sana? Bir de, bir noktada bunların "iyi insanlara" bulaşmadığından bahsediliyordu. Böyle "en korkulan mafya" var mıdır acaba?
Işıl Parlakyıldız'ın okuduğum ilk kitabıydı ve %200 olasılıkla son kitabı olacak. Üzerine para verseler bir daha bir Işıl Parlakyıldız kitabı okuyacağımı sanmıyorum; resmen sağlığıma zararlı. Zamanımın yarısı kitaptaki cümle yapılarının yanlışlığına, diğer yarısı ise karakterlere kızmakla geçti! Böyle kitap okunmaz, okunsa bile benim gibi sinirlendiğinizle kalırsınız sadece. Ben bu kitabı baskıya göndermezdim, o kadar sorunları var bence. Neyse, sakinim. Yani, isterseniz okuyun fakat anlayacağınız üzere ŞİDDETLE ÖNERMİYORUM. O kadar ki bütün bunları sadece 166 sayfa okuyarak söyledim.
Devamında belki düzeliyordur da demeyin, neredeyse 200 sayfada düzelmeyen kitap geri kalan 460 sayfada da düzelmez. Yok yani, öyle bir imkanı yok. Kitapla ilgili merak ettiğim tek bir şey var, o da Sedat'ın Duygu'ya aşık olduğu bu kadar belliyken (ciddi anlamda resmen bas bas bağırıyor bunu yazar kitabın ilk 166 sayfasında), Senem'le ne işler karıştırıyor Sedat? Senem ne alaka? Bunu da öğrenmek için okuyacak değilim. Beter olsun.
Goodreads'te sırf "denedim, başaramadım ve beğenmedim" anlamına gelsin diye kitaba 1 puan verdim fakat aslında bunu bile yapmak istemiyorum. O yüzden kitaba puan vermeyeceğim, bir "BİTİRİLEMEDİ" çakacağım. Okumayın, okutmayın. Bu travmadan kurtarın sevdiklerinizi. Beni az çok tanıyanınız varsa bilir, ben kitaplar hakkında bu kadar sert konuşmam. Konuşuyorsam vardır bir bildiğim.
Sadece ilk 166 sayfasını okuduğunuz bir kitap için bu denli detaycı bir yorum yapmanız beni oldukça şaşırttı doğrusu. Eleştiriden ziyade kitabın yazarına karşı bir gareziniz varmış gibi hissettim ne yalan söyleyeyim. Yani yüzlerce insanın yere göğe sığdıramadığı bir kitabı beğenmemenizi anlayabilirim. Zevk meselesi. Mesela sizin haklarında yorum yaptığınız kitapların pek çoğunu okumam ben. Ama asla bir kitap için de okumayın, okutmayın şeklinde bir yorum yapmam. Böyle bir yorum yaparsam bu benim kitabın yazarıyla şahsi bir sorunum olduğu anlamına gelir veyahut bloğuma insan çekmek için yaptığım kasıtlı bir hamle. Benden size hem yazar hem de okur tavsiyesi; asla ama asla tamamını okumadığınız bir kitabı yorumlamayın.
YanıtlaSilÖncelikle düşüncelerinizi oldukça düzgün bir şekilde anlattığınız için teşekkürler fakat düşüncelerimiz yorumunuzun başından uyuşmadı. Ben bu blogu takipçi kaygısıyla veya çok okunma isteğiyle açmadım. Elbette insanlar okusun isteği vardır bir şeyler yazıp bunları yayınlayan kişilerde, fakat benimkisi "daha çok okunmalıyım" isteği olmadı hiçbir zaman, olmayacak da ileride. Bu düşünceleri okuduktan sonra aklıma bir soru ilişti: "Acaba yorumladığım kitabın yazarı yabancı, kitap da çeviri roman olsaydı, yine aynı şeyle suçlar mıydı beni?" Bu yorumu yaptığımda yazarla hiçbir tanışıklığım yoktu, hakkında bildiğim şeyler Köle adında bir başka kitabı olduğu, Wattpad'de yazdığı ve benden yaşça oldukça büyük olduğuyla sınırlıydı. Bu çerçeve içerisinde, yazara karşı özel bir garezim olmasını gerektirecek bir şey olduğunu sanmıyorum, tabii belki ben bir şeyleri gözden kaçırıyordum. Yarım bıraktığım kitaplara yorum yazmak benim için bir alışkanlık değildir, olsaydı bile bu, ne diyeceğimle ilgilenen bir avuç insana düşüncelerimi açıklamak ve kitabın hangi noktalarının beni çekmediğini belirtmek için olurdu. Bu durum ise, şu noktada türünün tek örneği olmakla birlikte, pişman olmadığım bir şey çünkü kitap hakkındaki düşüncelerim yazardan bağımsız olarak buradalar, gerçekler ve ben bunları paylaşmak istediğim için buradalar. Eğer sadece ilk 166 sayfasını okuyarak bu denli bir yorum yazabilmişsem, bence yazara karşı bir garezimden çok, haklı olabileceğim noktaların olduğu dikkate alınmalı, fakat bu da tamamen duruma nasıl yaklaşıldığıyla ilgili olduğu için bir şey diyemem aslında. Kitabı elinize alır ve okumaya başlarsanız belki düşüncelerimiz örtüşecek belki de benden çok farklı şeyler düşüneceksiniz, bilemem. Ben yazılarımı benzer düşüncelerde bulunabileceğim insanlar adına yazıyorum, biraz da kendime yazıyorum.
SilKitabı okumadım, artık okumayı da düşünmüyorum açıkçası. Çünkü bu işin hiçbir değeri kalmadı, yayın evleri Wattpad'a yöneldi ve bahse girerim basarken kitabı doğru düzgün okumamışlardır bile, sadece takipçi sayısına bakıyorlardır.
YanıtlaSilÖzellikle o resmini attın alıntı? Diyebilecek hiç bir şeyim yok..
"resmen sağlığıma zararlı"
YanıtlaSilezgi jdklfgh
Yorumlarınız sert yada yumuşak bu sizin kararınız fakat katıldığım bir nokta var yorumlarınızın şekli değil içeriği. Evet cidden tamamen hayal ürünü olan bir kitap. Çevremde ki herkesin ağzından bu kitabı duymamış olsam da okusam iyi güzeldi der geçerim fakat öyle bi yorumlar duydum ki okuyunca bu muydu dedim. Bu olmamalıydı da dedim çünkü cidden yazar aklına gelen tüm hayalleri yazmış onu düzenleme yapmadan kitap yapmış ve millet de okuyor. Keşke bir de gerçek hayatla uyumlu mu diye baksaydı... Bi şey demiyorum yazar yazmış eline sağlık tam bi günde duygu kitabını bitirdim ama sadece sonu güzel olacak mı diye. Sonu klasik son oldu eve o kadar giren çıkan vardı işte Sedatla sürekli birbirlerini yemeleri ortada olan ama salak gibi görülmeyen bir aşk falan bilmiyorum benim için sıradan bir kitap olur ve bunun üstünde daha iyi kitaplar okudum Ali'm Bekir ve Sedatı hiç merak etmiyorum normalde merakımdan sabahlara kadar kitap okuyan biriyim eline yüreğine sağlık Işılca ama senin yüreğinden dökülen kitaplar benin yüreğime dokunmadı.
YanıtlaSilMerhaba, bazı noktalarda aynı düşündüğümüze sevindim :) Sadece şunu söylemek istiyorum: ben bu yorumu yazdığımda 14 ya da 15 yaşındaydım, şimdiyse 18 yaşındayım. Dili ayarlamak konusunda üç beş bir şey öğrendiğimi düşünüyorum o zamandan beri. :)
Sil