Adı: Geniş Zamanlar
Yazarı: Ayşe Kulin
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Sayfa Sayısı: 134
Goodreads Puanı: 3.34
Seri: -
"İtiraf etmek istediğin başka yalanların da var mı?" diye sordu Ahmet.
Sesimin titremesine engel olmaya çalışarak, "Ben sana hiç yalan söylemedim," dedim.
"Ablanın ablan, yeğeninin yeğenin, evinin de asıl evin olmadığını şimdi öğreniyorum ve sen bana 'Sana yalan söylemedim,' diyebiliyorsun."
"Orası benim evimdi, ben orada büyüdüm," dedim. Sesim zar zor duyuluyordu.
İçimde giderek büyüyen bir canavar vardı. Canımı acıtan canavar, sanki birden göğsümden fırlayıp pat diye kucağıma düşecekti. Öyle derdi o, yani ablam. "Yalan giderek büyüyen bir canavara dönüşür, dallanır budaklanır içinden taşar... Sakın yalan söyleme."
Arka kapak yazısının bende merak uyandırdığı, o nedenle okumaya başladığım bir kitaptı bu. Adını geçmişte sık sık duymama rağmen, daha önce hiçbir kitabını okumamıştım Ayşe Kulin'in. Özel bir nedenim yoktu, sadece hem küçüktüm hem de ilgimi çekmiyordu; öyle de olunca elimin o kitaplara gitmemiş olmasını pek garipsemiyorum doğrusu. Aslında yakın zamanda da Ayşe Kulin okumak gibi bir planım yoktu, kitap listelerimde ya da aklımda değildi, fakat bugün okuldaki etüt sistemimizde yerlerimiz değişti ve ben kütüphanedeki masalardan birine, tam da "Türkçe Roman/Hikaye" raflarının yanındakine yerleştirilmiş oldum.
Bu yer değişikliğinin bendeki etkisi ise, kafamı hemen sağa çevirdiğimde Zülfü Livaneli, Ayşe Kulin, Elif Şafak, Mario Levi, Latife Tekin, Canan Tan, Haldun Taner, Kemal Tahir gibi sürekli duymakta olduğum fakat hiçbir kitabını okumadığım yazarlarla göz göze gelmem oldu; bu da beni bir şekilde "okumaya" itti. Yakın zamanda okumayı planlamıyor olsam bile!
Pek öykü kitabı okumam, bunu da elime aldığımda öykü kitabı olduğundan habersizdim. Bu bende gereksiz bir önyargı yaratacak bir bilgi değildi, fakat bölümden bölüme geçerken yaşadığım "Neler oluyor?" hissini azaltabilirdi büyük ihtimalle. İlk üç öykü birbiriyle bağlantılı olduğundan kitabın içine girmekte hiç zorlanmadım; farklı karakterlerin farklı bakış açılarının anlatılmış olması, bana olaylar hakkında daha geniş bir bakış açısı sağladı.
Tek tek, öykü öykü değerlendiremeyeceğim için genel olarak hepsi hakkında birden bahsetmem gerekiyor, onu da nasıl yapabileceğimi pek kavramış değilim, fakat yazıyorum gidiyor, bakalım nereye gidiyor... Kitapta zaman zaman durdum, düşündüm, bir soluklandım; bunu gerektirdi çünkü. Daha önce bilmediğim, daha doğrusu bildiğimi düşündüğüm halde hiçbir zaman "gerçek" olarak kabullenmediğim hayatlardan bahsediyordu bu kitap. "Böyle hayatlar da var," dedirten birçok öykü içeriyordu yani bu kitap.
Bana yaşadığım hayatın şanslarla donatılmış olduğunu sert bir tokat gibi çarptı. Bazı karakterler ve durumları okurken şaşırdım, bazılarına üzüldüm, bazılarındaysa dünyaya kızdım. İlk öykü çekiciydi, ardından gelen ikisi ise şok edici ve pekiştirici. Diğer üç öykü bağımsız ama etkileyici. Hatta, öykülerden birinde, bir kısım vardı ve benim kitabı okurken yaşadıklarımı çok güzel bir şekilde anlatıyordu:
Bana, "Kızları çocuktan saymazlar bizim oralarda," demişti Zeyno, bir keresinde. Kız çocuklarının yok sayıldığı bir dünya hayal etmeye çalışmış, becerememiştim.
Ne ilginç bir ülkeydi benim ülkem, birbirinden çok farklı dünyaların ve yaşamların iç içe geçtiği, iç içe yaşandığı... Ben dış halkaların birinde durmuş, içe doğru bakıyordum, anlamaya çalışarak... İç halkalara ait insanların duygularına, mantık yapılarına, beklentilerine, düşünce sistemlerine o kadar yabancıydım ki, sanki birkaç mahalle öteden değil, bir başka gezegenden geliyordum.
Bu anlatının beni bu kadar iyi anlatmasının bir diğer sebebi ise, genelde çevremdeki hayatlardan uzak hisseden bir yapıya sahip olmam sanırım. Cuk diye oturdu denebilir kelimeler. Kitabın anlatımında öyle ahım şahım, çalışsam yapamam diyeceğim bir şey yoktu belki, fakat yazında anlatım her şey değildir ve kötü de değildi; sade, düzgün.
Bir daha Ayşe Kulin okur muyum sorusuna vereceğim yanıt: Bilmiyorum. Belki sadece bu kitabına özeldi, belki tüm kitapları böyle, fakat yorucu bir yolculuktu benim için. Bu yorgunluğun nedeni, gerçeklerin beni sertçe yakalamış olması olduğunu bilsem de, gönüllü bir şekilde tekrarlar mıyım bilemiyorum; aslında tekrarlamak lazım da, işte. Korkaklaşıyor insan.
Kitap kesinlikle evet; bence herkesin, en azından çoktan bu darbeye maruz kalmamış herkesin, bir doz gerçekliğe ihtiyacı var. Tabii benim kadar uzun süre buna değmeden gitmiş birilerini hayal etmekte de zorlanıyorum açıkçası. Neyse, benim bu açığımı kapatmak için kitaplar var, diyerek kendimi avutmaya çalışıyorum. Ne de olsa daha 16 yaşındayım. Her şey zamanla olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder