Adı: Shatter Me
Türkçe: Bana Dokunma
Yazarı: Tahereh Mafi
Yayınevi: HarperCollins (Dex)
Sayfa Sayısı: 340
Goodreads Puanı: 4.04
Seri: Shatter Me #1
Format: eBook
Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.
En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette'in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte.
Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliette'i bir hücreye kapattı. Hayatta kalan bir avuç insan ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir.
Juliette karar aşamasında. Ya bir silah olacak. Ya da bir asi.
Tahereh Mafi, Bana Dokunma'da yürek burkan bir romantizmle distopya türünü bir araya getiriyor. Juliette'in iç dünyasını yenilikçi bir üslupla metnine yansıtan yazar, okurları Juliette'in zihninin içine davet ediyor.
Dürüst olacağım, Bana Dokunma ilk çıktığı dönem delicesine merak ettiğim fakat Dex'in yayınlamayı seçtiği kapak nedeniyle bir türlü gidip alamadığım bir kitaptı. Kapaklar benim için çok önemli olabiliyor ve bir kitabın iyi olacağını bilsem bile, beğenmediğim bir kapakla yayınlanmışsa, alasım gelmeyebiliyor. Bu seriye de bu olmuştu ki, yayınlanan kapak aslında orijinal kapaklardan bir tanesi. (Bu bütün bunları daha da üzücü yapıyordu.)
Neyse, sonra geçen gün aklıma esti ve elimdeki ekitaplara bakınmaya başladım. Teknik olarak Kızıl Tepe'yi okuyordum - yani okumaya başlamıştım, fakat kitap pek sarmadığı için devam edesim yoktu. Sonra Shatter Me'yi gördüm ve "Hmm, bakayım," diyerek birkaç sayfa okudum. Tabletin başından kalktığımda kitabın %25'ini bitirmiştim çünkü etüt vardı ve tableti kaldırmam gerekiyordu. Eğer etüt olmasaydı o %25 %75'e bile dönebilirdi.
Çevirisi nasıldır bilmiyorum fakat İngilizce dili o kadar farklı, o kadar özgün, o kadar başarılıydı ki ilk sayfaları ağzım açık okudum. Beklediğim şey kesinlikle bu değildi! Kelime tekrarları, satır atlamalar, vurgular... hepsi o kadar iyi yerleştirilmişti ki, insan okurken Juliette'in hissettiklerni hissetmeden edemiyordu. Gerçekten de, o kızdığında kızdım, mutlu olduğunda mutlu oldum, üzüldüğünde üzüldüm. Ayrıca, yazarın o kadar farklı betimlemeleri var ki, okurken tazelendiğimi hissettim.
Geçenlerde bu We Were Liars okurken de olmuştu bana; onun da dili son derece farklıydı ve kendimi kitabın içinde kaybolurken bulmuştum. Şu sıralar çok şanslıyım sanırım, gerçekten iyi kitaplara denk geliyorum :)
Yazarın distopya türüne getirdiği bu duygusal dokunuş gerçekten hoşuma gitti ve kitaptaki duygusallığın, dilin eğilip bükülmesi, şekilden şekle girmesi sonucunda yaratılmış olmasına ise bayıldım! Bu kitap kesinlike kitaplığımda olmasını isteyeceğim bir kitap ve eğer parama kıyabilirsem orijinal dilinde almayı planlıyorum.
Karakterler deseniz ayrı bir olaydı! Juliette'in ilk baştaki haliyle kitabın sonundaki hali arasında dağlar kadar fark vardı ve yazar bu karakter gelişimini göze batmayacak bir şekilde yapmayı harika bir şekilde başarmıştı. Okurken birçok yerde Juliette karakterine hayran olurken buldum kendimi. Kızın içinde barındırdığı iyilik, irade ve sadakat hayran olunmayacak gibi değildi ki. İç çatışmaları gerçekten çok güzel bir şekilde yansıtılmıştı satırlara ve kendini kaybettiği sahnelerin hiçbirinde durup da kızın ne kadar salak olduğunu düşünmedim; aksine, o ruh halinin çok başarılı bir şekilde aktarılmış olmasından dolayı, ona hak verdim ve onunla birlikte üzüldüm.
Okurken kitabı en çok düşündüğüm şey sanırım bunu çevirmenin ne kadar zor olacağıydı. Çevirisini okumadım fakat bunu çevirmesi gereken çevirmene buradan saygılarımı gönderiyorum. Ben yapamazdım, orası bir gerçek, çünkü bu metni çevirirken duygunun kaybolmadığından emin olmak lazım ve bu gerçekten dile hakim olmayı gerektiriyor bence.
Adam karakterini nedense bir türlü sevemedim ve aslında sevmiyor olmam gereken psikopat Warner karakterine aşık oldum. Güç manyağı, kontrol meraklısı, takıntılı ve psikopat - fakat bu kötü karakterler her zaman bana aşık, sadık, güçlü ve iyilik dolu ana erkek karakterlerden daha çekici görünmüştür. Sanırım bu, kitaplardaki dramayı seviyor olmamdan kaynaklanıyor. Bu kötü karakterler çok güzel drama yaratıyorlar, ondan da çok seviyorum :D
Kitapla ilgili aklıma oturmayan tek bir şey vardı: Madem bu kız dokunuşuyla öldürebiliyor, neden eldiven giymeyi hiç denememiş? Bunun üzerinde pek düşünmek istemiyorum ama herhalde bunu alıp bir yere kapatmalarını gerektirecek olay olana kadar ailesi bu kadarını düşünebilirdi, değil mi?
Bir an önce ikinci kitabı okumazsam delirecekmişim gibi hissediyorum ama bu garip çünkü kitap mutlu bitti. Gerçekten de mutlu bir sondu. Tabii seri olduğu için tam bir son denemez ama çoğu seride yazar, kitapların sonunu meraklı bitirir ki devamı okunsun. Bunda da bir merak unsuru elbette var fakat sonu sert bir şekilde bitirilmemişti ve bu çok hoşuma gitti. Özellikle meraklı bitirilen sonlar saç baş yoldurtuyor da bana...
Orijinal kapağın güzelliği <3
YanıtlaSilDex neden orijinal kapak kullanmamış ki.. :(
Dex'in kullandığı da orijinal kapak. Sadece daha çirkin olanını kullanmış... Bak: https://d.gr-assets.com/books/1310676639l/11472297.jpg Keşke güzelini kullansaymış tabii :D
Sil