Adı: The 100
Yazarı: Kass Morgan
Yayınevi: GO! Kitap
Sayfa Sayısı: 300
Goodreads Puanı: 3.47
Seri: The Hundred #1
Onlar Yalancı, Onlar Hırsız, Onlar Asi, Onlar Kahraman Onlar İnsanlığın Kaderini Belirleyecek 100 Genç...
Yaşanan nükleer felaket dünyanın sonunu getirmiş, bu büyük felaketten sağ kurtulan insanlar 300 yıl boyunca Dünya'nın yörüngesindeki bir uzay gemisinde varlıklarını sürdürmüştür. Tükenmeye yüz tutan kaynaklarla koloniyi ayakta tutmaya çalışan yöneticiler, nüfusu kontrol altında tutmak için en sert tedbirleri almakta, hafif suçlar için bile idam cezası uygulanmaktadır. Öyle ki çocuk suçlular on sekiz yaşına geldiklerinde idam edilmektedir. Ama ölümlerini bekleyen bu gençlerin artık çok önemli bir görevi vardır. Gözden çıkarılmış genç suçlulardan oluşan 100 kişilik bir ekip, geçen zaman içinde yerleşime hazır hale gelip gelmediğini test etmek için Dünya'ya gönderilecektir. Koloninin geleceği, onların elindedir.
100 ekibi farklılıklarını, geçmiş hesaplaşmalarını bir kenara bırakıp birleşmeli ve bilinmezlerle dolu Dünya'da hayatta kalmaya çalışmalıdır. Ama ihanetler, sırlar, henüz bitmemiş ve yeni başlayan aşklar gün yüzüne çıktıkça bir arada kalmaları gittikçe zorlaşacaktır.
Kısa bir süre içerisinde GO! Kitap'tan çıkmış olan sınırlı sayıdaki (2) kitabı da silip süpürmüş olduğum için ne kadar mutlu olduğumu söyleyerek başlamak istiyorum. Aslında, Yabancı'nın yorumu daha erken gelecekti fakat onda birkaç karışıklık oldu ve yorumu bekletmem gerekiyor şu an, bu sıra içerisinde de The 100'ı okuyup bitirdim, şimdi de yorumunu yazıyorum işte. GO! Kitap'ın çıkarttığı şu iki kitaptan anladığım kadarıyla teenfiction-sciencefiction karması kitaplara doğru oynuyorlar ve bu fikri çok sevdiğimi belirtmem gerek.
Kitaptan önce dizinin ilk sezonunu yalayıp yutmuş, ikinci sezonu da oldukça dakik bir şekilde takip etmekte olduğum için aslında bayağı merak ediyordum kitabın kendisini. Herkes kitabı diziden daha çok beğenmişti ve etrafta sürekli "Finn gibi bir gerizekalıyı diziye nasıl eklersiniz?" ya da "Glass gibi harika bir karakteri ne diye çıkartırsınız?" tarzı düşünceler görmekteydim; e haliyle, dizinin bir hayranı olan ben - ki Flash yorumumu okuyan varsa bilir, pek dizi izlemem - kitabı da delicesine merak ediyordum.
Sanırım bu pek de uzun bir yorum olmayacak çünkü pek ne diyebilirim bildiğim bir kitap olmadı. Çabuk okuyup bitirdim fakat pek bir aksiyon içermiyordu, yani olan, pek karşılaştırılması yapılamayacak şekilde azdı, çocuklar daha yeni yeni dünyayla tanışıyordu falan. Koloni'deki yaşamla ilgili çok daha detaylı bilgi edindik, oradaki kast sisteminin ne kadar katı olduğunu daha bir iyi kavradık, fakat aynı zamanda (benim de çok sevdiğim bir karakter olan) Glass'ın bölümleri bana çok az geldi. Kitap zaten 4 karakterin gözünden, üçüncü şahısta anlatılıyordu: Clarke, Wells, Bellamy ve Glass. Kitapta olup dizide olmayan Glass'ı, dediğim gibi, ben de oldukça sevdim. Oldukça özverili ve cesur bir karakter olmasının yanında, sosyeteden olup bunu pek umursamayan bir kişiliği vardı ve Luke için üstlendikleri oldukça büyük yüklerdi.
Kitapta Clarke'ın ailesi yoktu, dizideyse annesi hala hattaydı ve konseyde görevliydi; bu biraz fark yaratıyordu fakat henüz pek etkisini göremedim, büyük ihtimalle sonraki kitaplarda annesinin üstlenmesini gerektiren durumlara başkası falan karışacak, ya da öyle durumlar olmayacak bile. Clarke'ın annesinin olmadığı gibi, Wells kitapta Clarke'ın eski sevgilisiydi ve dizidekinden biraz daha farklı bir sosyal konumdaydı. (Yine Jaha'nın oğluydu, fakat oradaki konumu çok daha netti diziye göre.) Bellamy'i her türlü seviyorum zaten, dizide de kitapta da bana kendini sevdirmeyi pekala başarabilen bir karakter oldu. Finn zaten hepten yoktu, o yüzden hakkında söylemek istediğim sadece tek bir şey var: Tam bir gerizekalısın Finn.
Ama karakterler hakkında bu kadar konuşmak yeter. Anlatıma gelecek olursak, bence yazar daha fazla detaya girebilir ya da sahneleri daha uzatabilirdi, ya da hatta kitabı daha uzun tutabilirdi. Hem çok şey olurken hem pek bir olay olmadı, aksiyon hiçbir zaman "doruğa" ulaşacak kadar artmadı fakat aynı zamanda hem geçmişte hem de o anlarında yaşanan olayları öğrendiğimiz için süregelen bir hareketlilik durumu vardı. Dilini pek beğenmedim çünkü dediğim gibi, daha detaya girebilirdi ve ayrıca sürekli başka karakterlere geçiş yapıyor olması da bana film sahnelerini anımsattı. Belli bir düzen vardı ve sürekli o düzende gitti: Bir karakter (günümüz), aynı karakter (geçmiş) x4 Bir olaydan bahsedildi o anki durumda ve yazar geçmişe gidip o bahsi geçen olayı anlattı falan.
Doğrusu kitabı okuyan herkes dizisinden daha çok sevmiş fakat bilemiyorum... arkaplandaki o Koloni durumları ve bahsedilen kast sistemi kısımlarını (aynı zamanda Glass karakterini ve Finn'in yok olma durumunu) oldukça sevmiş olsam da, kısa ve durağan gelen bir kitaptı benim için. Ha, sevdim, sevmedim gibi anlaşılmasın fakat sadece bayılacağımı umduğum kadar sevemedim. Kitap önereceklerim arasında fakat eğer dizisini çok seviyorsanız, siz de benim gibi pek tatmin olmayabilirsiniz. Seriye devam etmeyi kesinlikle planlıyor olsam da bu kitap beni pek doyuramadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder