Herkese merhaba!
Bir an böyle girince bir tuhaf hissettim. O kadar uzun süredir buraya bir yazı yazma hedefiyle girmedim ki, insan içten içe merak ediyor: hala ilgilenen, okuyan birileri kaldı mı? Ama bir yandan da açıkçası pek umurumda değil. Yazmayı, düşüncelerimi yazarak anlatmayı özledim. O yüzden de buradayım işte.
Uzun süredir internet hayatım Instagram üzerinden ilerliyordu. Arada bir de, kendimi kamera karşısına geçecek kadar iyi hissettiğimde, YouTube kanalıma yüklediğim videolar vardı tabii. Instagram, kitap tanıtımı/yorumu camiasına çok şey katmış bir platform, özellikle de son iki yıl içerisinde. Ben de dahil birçok kişi oradan epey faydalandı. Instagram, sayesinde sesimizi daha geniş bir kitleye duyurabildik. Birçok kişi özenip aramıza katıldı. Bu harika bir şey!
Çıkıp başa elitistlik taslayacak değilim ama bütün bu durumun bir de eksisi var bence. Çok kalabalığız, çok gürültülüyüz, bu da birçok insanın sesinin duyulamadan kaybolması anlamına geliyor. Instagram'da birinin gönderisini görebilmek için özel bir çaba harcamanız gerekiyor, bu da çok az insanın gerçekten umursayarak yaptığı bir şey. Eğer o özel çabayı göstermezseniz de, görmek isteyebileceğiniz bir sürü insan, bir sürü ses, bir sürü yazı ve fotoğraf kaybolup gidiyor. Bir yerden sonra olayın, "Kim en yüksek sesle bağıracak?" yarışına dönmesi işten bile değil.
Dürüst olacağım, bir süre ben de en yüksek bağıran olmayı denedim. Ama geldiğim şu noktada gerçekten yorgunum. Bu iş için harcadığım zamana ya da enerjiye değmiyor açıkçası. Hele de bir süre önce, sadece normal sesle konuşarak, daha çok insana ulaşabildiğimi hatırladıkça, daha da soğuyorum bu ortamdan. Yanlış anlamayın, "ortamı insanlar bozuyor" demiyorum. Kalabalık beni yoruyor, diyorum.
2014'te bu blogu açtığım günden bu zamana kadar hevesle yaptığım bir şeyi, kitaplar hakkında düşüncelerimi anlatmayı ve kitapları fotoğraflamayı, son birkaç aydır pek istemez oldum. Kalkıp iki fotoğraf çekmek, üç cümle bir yorum yazmak, o kadar zor geliyordu ki son zamanlarda. Beni Instagram'da takip ediyorsanız, bir ya da iki aydır pek kitap fotoğrafı paylaşmadığımı fark etmişsinizdir. Bunun iki nedeni var: 1) fotoğraf çekmiyorum, 2) kitap yorumu yazmıyorum.
Hesap boş durmasın diye, YouTube videolarının kapaklarını ya da kendi fotoğraflarımı paylaşıp durdum bu süre boyunca. Kaldı ki aslında fotoğraf çekinmeyi, kendi fotoğrafını paylaşmayı pek seven birisi de değilimdir. Ama hesabı boş bırakmaktan, insanların bu "yok" olduğum sürede beni unutmasından, umursamayı bırakmasından o kadar endişeliydim ki, çareyi bunda buldum. Çünkü elim hiçbir şekilde kameraya ya da klavyeye gitmiyordu.
Sonra geçenlerde Gonca'yla konuşurken onun söylediği bir şey (tam cümleyi anımsayamıyorum) bana bir blogum olduğunu hatırlattı. Her şey zaten bu blogla başlamamış mıydı? Ben o Instagram hesabını, bu blogun bir uzantısı olarak açmamış mıydım? O günden beridir de, "Ya acaba cidden şu blog işine geri mi dönsem?" diye düşünüp duruyorum.
Neden tam bugün dönmeye karar verdiğimi açıklayamam ama bir anda, hiç aklımda yokken, ucundan bile planlamamışken, kendimi tekrar blogger.com'u açarken buldum. Ve işte şu anda da, salonda oturmuş bu satırları yazıyorum. Tahminen bu geri dönüş durumu benden başka kimse için pek bir şey ifade etmiyor ama önemli değil. Kendimi eve dönmüş gibi hissediyorum. :D
Öyle yani. Geri döndüm. Hoş döndüm.
Sevgilerimle,
Hoş döndüüüünnnn!!!!
YanıtlaSilHoş döndün, iyi ki döndün, güzel döndün :D
Bookstagram hesaplarına ne zaman baksam buralar eskiden hep dutluktu diyen amcalar gibi buralar eskiden hep blogger'dı diyesi gelen biri olarak dönüşün benim için gerçekten şahane bir haber! :D
Instagramı da bookstagramları da seviyorum yani tabii ki de yine de blog yazısı okumanın tadı başka bence. Senin de dediğin gibi burası kalabalık değil. Sanki burası sen-ilgi alanın-okuyucun arasındaki aracısız, kestirme bir yol gibi. :3
İyi ki birileri sana blog un olduğunu hatırlatmış, şahane olmuş. O başlıktaki soru işaretini hemen kaldır kadın XD
Döndün, döndün :D